Dedikten sonra dedemi sertçe yere itti. Beni hızlı bir şekilde o hücreden çıkardılar. Çığlık atıyordum. "Dede!" diye bağırıyordum. Hücrenin paslanmış demirden kapısı sertçe kapandı. Dedeme son kez bakmıştım, anlamlı bakan mavi gözleri çok şey ifade ediyordu. Beni karakolun dışına bıraktılar. Haris, dedemin son isteğini yerine getirmişti. Ne yapacağımı bilmiyordum. Aylarca Libya’da kaldım. Elimden gelen her işte çalıştım. Çalıştığım iş genellikle petrol gemileriydi. Mürettebat gemiyi tahliye ettikten sonra ben ve çalışanlar gemilerin içini temizliyorduk. Sonra bir gün Barkın adında bir Türk gemiciyle tanıştım. Fransız bir gemi şirketinde çalışıyordu, orada kaptandı. İyi yürekli bir insandı. Siyah, uzun, düz saçlı, siyah gözlü, esmer biriydi. Libya’dayken kusma, karın ağrısı şikayetleri üzerine doktora gittim. Öğrendim ki 6 aylık gebeymişim. Doktorun sözlerine ilk başta inanmamıştım. Uzun bir düşüncenin ardından kumsaldan hücreye getirilme sürecinde, Haris’in adamları, baygınlığım sırasında bunun yaşanmış olduğunu anladım. Barkın’a söylediğimde üzülmüştü hatta ağlamıştı. Sonra beraber Fransa’ya taşındık.


Şimdi sana yazıyorum oğlum, adın Affan Agah. Benim bedenim daha fazla yükü kaldıramayacak durumda. Doktorlar bu doğumu yaparsam vücut direncim bunu kaldıramaz diyorlar. Sen yaşa da bana ne olursa olsun... Adını yaşat. Agah dedeni yaşat. Asla korkma, kötülükten uzak dur ama korkma. Baban Barkın’a güven, o iyi biri. Zafir de Elise de seni görüyor. Hayatta olmasalar bile seni seviyorlar. Deden senin içinde yaşayacak, o çocukları her zaman severdi. Dünyaya iyilik bahşetmiş biriydi. Vahşetin altında doğmuş bir bebeksin, hayatın boyunca deden gibi doğru bir insan olman dileğiyle... Seni canından çok seven annen Aden.