Karanlık bir gece, anlamsız sorular, binlerce harf sonra küçük bir kelime belki de bir cümle. Neler geçer aklından kim bilir? Hayat yaşamaya değerdir herhalde. Bundan asırlar önce, uzaklarda bir zamanlar küçük bir kasabaya sıkışmış umut. Binlerce kötülük dünyayı sarmış bütün güzel duyguları da hapsetmişler o kendini korumak için orada gizlenmiş kalmış. Bu kasabada her türden insanın içine doğar doğmaz tohumları ekilirmiş korkunun, adaletsizliğin, dedikodunun… Tek tip olurmuş herkes bütün kuşlar sessiz öter, bütün kediler aç ve sevgisiz gezerlermiş. Hataya tahammülsüz insanların kötülük yuvası oluvermiş bu yer. Oysa doğa ana bütün ihtişamıyla sararmış onları. Gök hep masmaviymiş, her yer yemyeşil binlerce nimet verilirmiş insanlara. Bu kadar acımasızlığa rağmen öyle güzel bir yermiş ki orası umut hep onu bulacak doğru kişinin burada olduğuna inanırmış. Soğuk karanlık bir deponun dibinde bulutları izler ve adıyla müsemma özelliğini kullanır hayaller kurarmış. Yıllar birbirini kovalamış asır olmuş ama umut hiç vazgeçmemiş. Bir gün bir kız çocuğu doğmuş o deponun arkasındaki evde. Umut o çocuğu izlemeye başlamış, her gülüşünü, her gözyaşını en güzel ve en kötü yanlarını her anını seyre dalmış. Çocuk yürümeye başlamış artık sadece anneannesinin kucağında değil yalnızken de nasıl hareket edecek bakalım herkesleşecek mi diye beklerken bir sabah gün doğar doğmaz çocuk kalkmış sulara düşen böcekleri kurtarmaya başlamış. Onun baktığı gibi bakmaya başlamış bulutlara. Çiçekleri sevmiş, köpekleri sevmiş, hatta insanları bile sevmiş. O karanlık bedenlerde hep bir ışık görmüş. Tanışmak istemiş o kızla umut. Önce ona hafifçe seslenmiş kızdan ona yiyecek bir şeyler verip veremeyeceğini öğrenmek istemiş ama kız birden koşarak evine gitmiş. Umut asırlar sonra gelen o bir parça heyecanı kaybetmek üzereyken birden kızın heyecanlı ayak seslerini duymuş. Eline aldığı bir parça ekmekle ona doğru koşuyormuş. O gün arkadaş olmuşlar. Birlikte bulutları izlemeye, dünyayı düşünmeye, hayaller kurmaya başlamışlar. Umut ilk kez çok mutluymuş ve bütün güçlü duygularını kıza aktarmaya başlamış. Günler, aylar yıllar birbirini kovalamış ve kız büyümüş artık birlikte kurdukları hayalleri gerçekleştirmek için o kasabadan ayrılmaya hazırmış. Erkenden umudun yanına gitmiş ve artık gidebileceklerini birlikte bu kasabadan uzakta mutlu bir yaşam sürebileceklerini anlatmış. Umut o kadar uzun zamandır oradaymış ki gitmek bütün kötülüklerle savaşmak ona çok korkutucu gelmiş ve kıza bunu anlatmış. Kız gözyaşları ve hayal kırıklıkları içerisinde yanından ayrılmış ve bir daha onu asla görmek istemediğini söylemiş. Kocaman dünyada yapayalnız hissetmiş kendini. Yeni arkadaşlar edinmiş yeni yerler görmüş ama aklı hep umuttaymış. Kız bir gün kocaman bir şehre gitmiş ve orada yaşamaya başlamış. Önce her şey çok güzelmiş fakat umudun korkup saklandığı bütün kötü duyguların buluştuğu bir evde kalmaya başlamış. Başlarda her ne kadar güçlü durmaya çalışsa da yenilmiş oradakilere. Geri dönmek zorunda kalmış. Kız aslında orayı çok seviyormuş sanki hep olması gereken yer orasıymış gibi hissediyormuş fakat artık insanların kötülüklerine dayanacak gücü kalmamış. Kimsenin ona güvenmediğini hissedip kendisine de güvenmeyi unutmuş ve teslim olmuş. Kasabaya vardığında içindeki özleme dayanamamış ve umuda koşmuş. Onu orada öyle bitkin bulmuş ki bu ayrılık ikisini de çok yaralamış. Ne umut kızı başka birinde bulabilmiş ne de kız umudu. Birlikte iyileşmeye karar vermişler ve öyle de olmuş. Yine bütün renkler ve güzellikler sarmış etraflarını. Kız yaşadıklarını anlatmaya başlamış. Umut bir daha kızı asla yalnız bırakmamaya karar vermiş ve artık o hep olması gereken yere arkadaşıyla birlikte gitmek için heyecanlı bir bekleyişe ve yepyeni maceralara hazırlarmış.
UMUT
Yayınlandı
Ferdi Güngör
2023-08-07T19:45:33+03:00Yıllar önce bir resim görmüştüm: Meşhur bir tablo olduğunu öğrendim. Sanat, ilginç bir dal... Çok derin bir hikayesi varmış. Rabia'nın hikayesini okuyunca o aklıma geldi...
Tablonun ismi: Kuyudan Çıkan Gerçek... Dünyaca ünlü bir tablo... Resimde bir kuyu var ve gerçekten de kuyudan çıkan çıplak bir kız ressmedilmis. Hikayesi de şöyleydi:
YALAN ile GERÇEK bir gün bir araya gelirler. Yalan der ki: "Bugün hava ne kadar da güzel, değil mi?". Gerçek, hemen başını gökyüzüne çevirir ve çok şaşırır: Yalan, ilk kez doğruyu söylemektedir. Gökyüzü ve hava gerçekten de çok güzel görünmektedir. Birlikte konuşa konuşa bir kuyunun yanına kadar gelirler. Bu sırada Yalan, Gerçeğe daima doğruları söylemektedir. Kuyunun başına geldiklerinde Yalan durur ve Gerçeğe şöyle der: "Su ne kadar da güzel görünüyor; haydi birlikte suya girelim".
Bir zaman suda yüzdükten sonra Yalan, sudan çıkar ve Gerçeğin elbiselerini de yanına alarak, kayıplara karışır. Durumu farkeden Gerçek ise çırılçıplak vaziyette sudan çıkar ve sokak sokak Yalan'ı aramaya başlar. Ancak Gerçeği çıplak bir şekilde gören herkes, homurdanmaktadir. Toplum tarafından linç edileceğini anlayan Gerçek ise hemen çıktığı kuyuya döner ve içine girerek sonsuza değin kaybolur.
O günden beridir de Yalan, üzerinde Gerçeğin elbisesiyle aramızda dolaşır durur. Öte yandan insanlar bugün bile (tıpkı o günlerde olduğu gibi) Gerçeği asla çıplak bir şekilde karşılarında görmek istemezler.
Umut ile kızın hikayesi gibi.... Belki de Umut bile Gerçeği karşısında çırılçıplak görmeye dayanamamışti.
Sevgiler...