Sürgün çocukları, ılıman iklimlerden gelmiş buraya
Sonsuz bir kışa bırakılmış, lastikten ayakkabıları
Daima hasta, daima kırgın
Kelimeleri unutulmuş
Utana sıkıla söylenmiş bir türküyle yaşıyorlar
Oldukları yerden, var olamayacaklarını sandığı yerlere gidiyorlar
Kendini sınırı olmayan, "Büyük Adamlar"ın gelişigüzel bombalar serptiği
bir gerçeklik ülkesinden çıkartmaya çalışıyorlar
Ve orada da
tekrardan, tüm gerçekliğiyle var oluyorlar
Mağdurluğunu anlatıyor sürgün çocukları
soyut bir tabirle ümidi anlatıyor
oysa bilmiyor bir kere kurban olan
her zaman kurban bilinir bir milletin hafızasında
Kaybedilmiş bir savaşın
anlatılınca değişmez kaderi, bilmiyor çocuklar
Öyleyse ben de sanrılarıyla bir çocuk olurum
Ben de bir çocuğun özgürlük sanrısı olurum
Özgürlüğün ciğerlerine nefesi üflediği, yüzüne bir rüzgar olarak çarptığı bir sanrı
Yaşamaya böyle
yaşatmaya böyle devam ederim
sürgün çocuklarının terk ettiği evlerinde
yatağındaki huzurun kokusunu göğsümde taşırım