"Karanlık bir bataklıkta ağır ağır batmakta olan kendi geleceklerini alışkın gözlerle seyreder gibi, kaybettikleri belleklerinin bir daha hiç geri gelmeyeceğinden kuşkusu olmayan unutkanlar gibi..."


Kelimeler bu kadar kifayetsiz kalmamıştı daha önce bu patetik durum karşısında. Kaybolmuş bir lügattir benimki, kendi kendine edindiği anlamlar içinde boğulan. Ne kadar da umut öldüren, acınası bir durum. Ben kimdim, kim değildim veya kim olmaktan kaçıyordum? Duyuyorum, bir ses -biri değil, bir ses- geliyor kulağıma, "Uyan, unutkan!" diyor usulca. Eğer bir Unutkan olsaydınız, uyanmak ister miydiniz? Bilmiyordum artık neredeydi benim geleceğim, neydi benim geçmişim; tek bildiğim, ben bunca zamandır bir 'tek'mişim.

Odamda oturmuş düşünüyorum bunları, hava çoktan kararmış olmasına rağmen sanki ben düşündükçe kararıyormuş gibi oda. Perdeyi aralıyorum ve sarı sokak lambası ışığı odama süzülerek duvarda tam bir dikdörtgen oluşturuyor. Sözcüklerle beraber kaybolan kimliğimi düşünüyorum duvarda oluşan şekle bakarak. Rekabet kokuyor odam hafiften, düşüncelerim birbiriyle kapışırken. 'Tek'mişim ben, sözlük sizin olsa da anlamları benimmiş. Birmişim bunca zamandır; fikirlerimle, kalemlerimle, doğrularım ve yanlışlarımla. Unutmuşum, umutsuz bir unutkan olmuşum.

Yine de, unutkanların da duyguları vardır. Umutsuz da olsa hisseder insan, hissetmek ister. Bir yığın duyguları vardır küçük kalplerinde. Şehir hayatında sonbahar yağmuruna yakalanan bir serçe kadar incinir bazen, yağmur bitimi şehvetle kendini gösteren güneş gibi celallenir veya bir çiçek kokusu alır almaz dallanıp budaklanır. Bir şarkı duyuyorum ve duygularım bu çerçeve içinde ne kadar karışabilirse o kadar karışıyor. Bir şarkı duyuyorum, bana genç olduğumu hatırlatıyor. O şarkıyı duyuyor, o şarkıyı yaşıyorum. Unutturuyor unutkanlığımı, diyardan diyara götürüyor. Ne kadar alışkın ve bayık baksa da gözlerim, küçük şeylerde bulabiliyorum benliğimi. Bir gün batımında otobüs durağında oturmuş beklerken kucağıma kıvrılan kedi olabilir kulağıma seslenen. Sıcak bir yaz akşamı balkonda sevdiklerimle içtiğim bir şişe soğuk bira olabilir bana ilaç gibi gelen. Varsa yitirdiklerim, yoksa da yitirebileceklerimin sesidir "Uyan!" diyen. Ama sonuçta unutkanım hâlâ, kedi kucağımdan kalkıp terk ediyor beni, şişe bitiyor ve yaz sıcağı bunaltıyor içimi. Nasıl kurayım ki cümlelerarası bir ilişki? Bir bütün olamadan Hortkuluk misali ruhumdan parçalar başka yerlerde, başka zamanlarda, başka şeylerde yaşarken.

Belki de kediler çekip gitmese yazmazdı unutkanlar bu satırları.