Unutmak büyük meseledir dostum. Yıllar, yollar, defter arasında unutulmuş bir çiçek, hatta küçük bir taş parçası maziyi bir sinema filmi gibi getirir gözlerinin önüne. Şarkılara, şiirlere bile konu olmuştur unutmak. Ama inan ki dostum, insan, fıtratı gereği unutmaya meyillidir.


Yıllar önce bisiklet sürerken ilk defa ellerini bırakmayı denemiştin hani. İlk denemende başarılı olamayacağını biliyordun elbette ama düşeceğini, dizini kanatacağını, ağlayacağını da hiç düşünmemiştin. Yerde acıyla kıvrandığın o an vardı ya dostum, evet onu bile unuttun. Ya da bir gün dostlarınla mahalle arasında heyecanlı bir maç yapıyordunuz. Topa öyle güzel, öyle sert vurmuştun ki belki de maçın en kritik golünü atmış, maçı kazanmanızı sağlamıştın. Heyecanla koşup arkadaşlarına sarılmıştın, mutluluktan havalara uçmuştun. Hah, işte o mutluluğu bile unuttun. Annen seslenmişti: “Oğlum hadi yeter, geç oldu. Çok oynadın.” Koşa koşa eve gitmiştin, baban gelmiş seni sofrada bekliyordu. Güzelce yemeğini yedikten bir süre sonra uyku vaktin gelmiş, üstünü değiştirip ayıcıklı pijamanı giyip yatağına uzanmıştın. Yatağındaki sıcaklık, günlerinin güzelliği hiçbir yerde olamaz diye düşünüyordun. Onu bile unuttun dostum, ne kadar güzel olursa olsun.


Liseye ilk başladığın gündü. Öyle heyecanlıydın ki aklında değişik hayaller kuruyor, sınıf arkadaşlarınla tanışmanın nasıl olacağını düşünüyordun. Törenden sonra sınıfa geçmiş, yeni arkadaşların olacak o insanlara bakıyordun. Ve üstünden bir sene geçmişti ki o ilk kez gördüğün insanla kardeş gibi olmuş, zaman geçiriyordun. Onları bile unuttun dostum.


Birisi gelmişti sınıfa. O girer girmez filmlerdeki gibi bir rüzgâr esti arkasından adeta. Gülümsedi, öğretmenin de onun yeni sınıf arkadaşınız olduğunu söyledi. Sense karşında adeta dünya dışı bir varlık görüyor, karnında tepinen atları durdurmaya çalışıyordun. Ne vardı ki birkaç ay sonra onunla çok iyi arkadaş olmuş, artık duygularını saklayamaz hale gelmiştin. Bir gün okul çıkışı yanına çağırıp içinde biriktirdiğin, seni parmak uçlarına kadar yakıp kavuran duygularını ona açmıştın. O ise şaşırmış, hiç böyle bir şeyi beklemediğini, seni arkadaşı olarak gördüğünü söylemişti. O günden sonra senin için ıssız, karanlık geceler başlamıştı. Ağırlığı bir ton gelecek müzikler dinliyor, adeta vampir gibi geceleri yaşıyor, uyuyamıyor, gündüzleri de gün ışığına çıkmamak için kaçacak delik arıyordun. Hiç kimsenin seni anlamadığını düşünüyor, yutkunamıyor, ölü gibi yaşıyordun. Evet, onu da unuttun. Unutmadığını zannetsen de şimdi ondan bile eser kalmadı.


Şimdi yine bir satır arasında, bir koridor kenarında başını dizlerinin arasına almış hüngür hüngür ağlıyorsun. Kaybettiklerini hatırlıyor, hıçkırıklara boğuluyorsun. Gözlerinden düşen her damla yaş acılarını sırtında taşıyor. Yere düşen her bir damla gibi dağılıyor ve parçalanıyorsun. Yine yeniden unutamayacağını düşünüyorsun. Evet, unutmak büyük meseledir. Ancak unuttuklarının, geride bıraktıklarının sayısını sen bile bilmiyorsun; niçin unutamayacağını düşünüyorsun? İnsan unutmaya meyillidir dostum, unutma. Unutma çünkü bunları da unutacaksın.