Adımlarını hızlandırıyor, koşmak uzun. Sabah yürüyüşleri uzun ve akşama kadar da uzanıyor, topukları vuruyor kıyılara, eve gitmeyecek. Şimdi olmaz, öyle düşünüyor kara kara, aslında denizin dalgalarına yansıyan çeşitli ışıkların farkında. Hafiften heyecan uyandırmıyor da değil, içinde bir şeyler var. Ağzından çıkan sıcak nefes, denizde çırpınan balık, vızır vızır geçen bir araba. Hepsi birleşiyor gözünün önünde, kulakları da özel bir destekte bulunuyor bu birleşime, keyifliyim, diyebiliyor. Diyebilmesi bir gelişme kendi adına, bazı zamanlarda suskunluğundan korkuyor, sesi içine içine kaçıyor. Kaçmak da değil, bir deliğe gömülüyor sanki. Çıkarmaya yeltenmiyor, kendisiyle arasındaki o mesafeye saygı duyuyor ve bekliyor. Hep böyle gitmeyecek, hep bir kaçış, hep bir mesafe olmayacak aralarında. Özleyecek bir şeyleri, o hevesi edinecek tam içinde, birkaç kelime dökmek isteyecek ve hatta severek serpiştirecek her bir yana, olur ya, güzel bir sohbeti hak ettiğini düşünecek bütünüyle. Böylesi daha iyi, rahat hissedebilecek eskisi gibi, o ilk tanışıklık gibi çekingen değil, sakin ve sessiz bir şekilde yaslanabilecek arkasına. Hatta içinden bir şarkı mırıldanmaya başlayacak onunla konuşurken; işte bu mutluluk verici. Hazırım.
Demet halinde, bu rengi sevdiğini itiraf edecek bir bakışla. O bakışı fark edebilmek zor olacak, ama sen, görebileceksin. Sana olan inancı hiç sönmeyecek, buna gülme, içtenlikle kabul et, olur mu? Belki uykularını alıp götürecek, biliyorum, büyük bir yük bu. Taşımak, bununla yaşamak acı verecek, burada acı vermeyen ne var ki demeliyim ancak hayır, bu başka bir şey. Buna karşı bir istek duymuyorum, bunu bazı sokakların başında kendi kendine anlayacaksın, ayakkabına kaçan bir taş misali, ben göstermeden sen hissedeceksin. Bu, dedikleri mucize, gelişimini görebilmek, hayatın gidişatını renklendiriyor adeta, üzerimde bir hafiflik, ondan bana yansıyor. Nasıl da değişiyoruz, yakalayabiliyor musun o ufak tanecikleri, ben hepsini yutuyorum, bir nihayete erişi, bir akıntıya kapılışı kabulleniyorum. Nasıl bir döngüye girdiğimizi sezebiliyor musun, ben duyularımı çoktan yitirdim, yaşam ağzımdan girdi ve ben içinde kayboldum. Şimdilik her şey bu kadardı.
Karanlığı da keşfetmek zamanıydı, çok geç olmadan.
Kendini adamak, bir yere kadar, o taşların dikildiği engelleri aşmak kadar büyük, yaşamı bir yerlere sıkıştırmak çaresizliğine kapılmadan edemedim. Hey, üzgünüm. Bunu bize eski bir alfabe fısıldadığında nasıl da mutluyduk, ilk tapınmaların son bulduğu o topraklarda nasıl da uykuya dalmıştık, hatırlıyor musun? Kemiklerimizin sıcaklığı, zihnimizi bize daha da tatlı kılmıştı. Birer birer hayaller düşmüştü kucağımıza, baharın gelişiyle yeni anlamların aydınlık taraflarına ayak uydurmuştuk işte, o zamanlar yapabileceğimiz en iyi şey buydu. Affet, beni. Üzerimdeki tek şeye sarıldım, beni kucaklayan tek gerçekliğe, kendi ellerimle etrafıma sardığım o kabuğun dışına çıkamadım. Korkunç hislerimin kirliliğine saplandıkça saplandım, ellerimin titreyişlerine bile engel olamıyorken hâlâ, hâlâ bu şekilde, nereye varabileceğimi sandım ki? Yeni bir kıvılcım, bize ulaşana dek, ben mevsimlerin arasında bir misafir gibi uykuya daldım. Şimdi uyanmak, zaman aldı, alıyor. Fena değilim, bir şeylerin varlığı ve yokluğu arasındaki uzaklığın o keskin tadını tattım. Aslına bakılırsa, bu beni mutlu etti.
İçe doğru kıvrılmalarımızı ve yer yer bizi sarsan o sancıları hissedebildin mi? Ben geri çekiliyorum, gerçi hiç ilerlememiştim bile, sen dönüp dolaşıp yine bana gelmiştin. Bir düşüş, herkese olur, anlayabiliyorum. Uzaklaşıyorsun ve burada eskisi gibi varlığımı koruyamayacağımı iyi biliyorum, silikleşiyorum, sende. Siyah ekran. Yazılar akıyor ve kayboldu.
Gözleri doluyor, camın ardında, eli soğuk havayı yedi çoktan. Kırmızı, taze bir ruh, yine de onu üzülmekten alıkoyacak hiçbir şey yok. Uykuya dalmak üzere, başı omzunda, ateşini hissedebiliyor. Bir hastalığı solumak bile isteye, kararını çoktan verdi. Sıcak bir sıvıyı yutmanın anlamını acı tatlı biliyor, toprağın soğukluğunu hayal ediyor hemen sonra, ürperdi. Bunu istiyor, seneler önce yazdığı gibi, bu kararın her bir kenarda izi var. Yollarını çizdi, yokuşlarına ve dalgalarına dek biliyor sonunu. Öyleyse, kime ne, daha neyi bekliyor? Adımları katlanıyor üzerine, içine saklıyor tüm izleri, ben bu yollardan geçtim ama unutun beni, sihrini kullanmak istiyor. İlkin ayakkabılarını sallandırıyor, unutma tozu, elinde kalan son sihri böylece harcıyor. Kendi sonuna karşı, son bir unutma tozu, dökülüyor ve her şey bir çırpıda değil de, yavaşça, içimize işleye işleye unutuluyor. Aramızda...
Zeynep
2023-04-04T16:34:00+03:00Çok fazla duygu geçişi yaşadım okurken, çok keyifliydi ♥️
Murat Çalışkan
2023-03-10T00:48:47+03:00🍷 müthiş 👏🏻
Tutku Silahtar
2023-02-23T17:24:48+03:00👏👏