Gözlerini kırpmaya gerek kalmamıştı çünkü oluk oluk yaşlar akıyordu. Kırptığında nasıl akacağını tahmin edemiyordum. Yavaş yavaş süzülüyordu yaşlar sakallarının arasında ve kuru toprağı sulamaya çalışıyor gibiydi. Aslında gözyaşının düştüğü yerde bir papatya vardı. Yalnız başına çıkmış dimdik duran bir papatya. Sık sık yaprağı olan ve "seviyor, sevmiyor" falı bakmak için de zor bir papatyaya benziyordu. Papatyanın yalnızlığından fazlasıyla etkilenmişti. Kendisine benzetiyordu çünkü etrafta da bir çiçek bahçesi gibi bir sürü çiçek vardı. Papatya, hepsinden bağımsız etrafında kuru toprak ve otlardan başka bir şey olmadan yaşıyordu.
Buraya gelmeden önce kendi kendine konuşurken ruhumu bulmaya gidiyorum demişti. Ruhunu bırakmış gitmiş bir insandı. Bir zamanlar, bir yerde, bir kişiye bırakıp gitmişti. Aslında kendisi böyle düşünüyordu. Bu düşünceyle çıktığı yolda bu papatyaya rastlamasıyla ağlamaya başlamıştı. Bu şekilde dolu dolu ağlarken ruhunu bulduğunu düşünmeye başlamıştı. Yıllar olmuş o kadar çok şey birikmiş ki içimde, diyerek gözyaşlarını silmeden devam ediyordu, ağlamaya.
Bir süre daha ağlamaya devam ettikten sonra gözyaşları kuruyacak hale gelmişti. Gitmesi gerektiğini düşünmeye başladı. Yıllar sonra ruhuna kavuşmuştu artık ve ruhunu da alıp gidecekti. Gözyaşıyla suladığı papatyayı koparmak istiyordu. Bir yandan ona zarar vermek istemese de ruhum bu papatyada benimle gelmeli diye düşünerek bir ikilemde kalmıştı. Bir karar vermesi gerektiği anda başını kaldırdı.
Bulunduğu yerin neresi olduğunu idrak etmeye başlamıştı. Burası bir mezarlıktı. Kendisi de bir mezarın başında ağlamıştı. Çevresine baktı, her mezarda birçok çiçek vardı. Burada sadece bir papatya vardı. Yavaşça sağına doğru döndü. Mermerde ne yazdığına bakacaktı. Tekrar gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Yutkunuyordu o an ve sanki tüm dünyada sadece onun yutkunma sesi yankılanıyordu.
Ruhunu bıraktığı kişiydi mermerin üzerindeki isim. Demek ki ruhumu hiç bırakmamış, diye düşünmeye başladı. Çünkü bıraktığını düşünerek yaşıyordu. Sevdiği, beklediği ruh, uçmuştu belki, belki de toprağın altındaydı. Kendi ruhu buradaydı ama alıp götürebilir miydi artık?
Saatine bakmak için telefonu çıkardı ve o an hatırladı telefonuna gelen son mesajın mezarlığın adresi olduğunu. Zaten her şeyi bilerek çıkıp gelmişti buraya ve o papatyayı kalbinin hizasına geleceğini tahmin ettiği bir yere dikmeye çalışmıştı. Aradan saatler geçtiği için papatyanın solduğunu gördü. İçi daha çok yanmaya başlamıştı. Ruhunu da bırakıp gitmeye karar verdi. Sevdiğini yalnız bırakamazdı. "Keşke, geç kalmasaydık." dedi, keşke...
Arkasını döndü, henüz üç adım atmıştı ki saatin fazlasıyla ilerlediğini fark etti. Birazdan günün son treni yola çıkacak acilen yetişmeliyim, diyerek koşmaya başladı. Koşarak yetişti trene ve yola koyuldu. Yol boyunca sevgilisine kavuşma hayali kurarak geçti. İki saate yakın sürmüştü yolculuğu ve nihayet buluşma noktasına gelebilmişti. Heyecanından eli ayağı titrerken üst üste sigara yakarak sakinleşmeye çalışıyordu. Beklediği kaldırımın üzerinde üç metre ileri, üç metre geri giderek sürekli hareket halindeydi. Geç mi kaldım, diye düşünürken kaldırımdan binaya doğru iki adım attı. Kapıya kadar gitmeyi düşünüyordu ama iki adımdan sonra durakladı. Karşısında sevgilisi vardı ama arkasını dönüp gidiyordu. Elini uzattığı an her şeyin farkına vardı. Gördüğü şeyler gerçek değildi. Dokunmak istediğinde eli boşluktan dizine doğru geldiğinde anlamıştı. O an kısa bir rüya gibi gerçekleşmişti. Arkasını döndü ve yürümeye başladı. Hatırlıyordu...
Alzheimer olmuştu. O an için bunun farkında bile değildi. Herkesi, her olayı ara ara unutur olmuştu. Her şeyi unutsa da aklında kalan bir kişi vardı. Hayatı ise o bir kişi etrafında yaşamaya başlamıştı. Unuttukça her şeyi bir papatya bulur ve giderdi. Sevdiğine hep papatya almak istese de hep bir terslik, acele gibi durumlar almasına engel olmuştu. O yüzden aklında sadece sevdiği kişi kaldığında bir papatya alırdı. Böylece çok papatyası soldu ellerinde. Her solan papatyada hatırlamaya başladı. O yüzden ne elindeki papatyanın ne de gönlündeki papatyanın solmasını hiç istemezdi. Maalesef hepsi de gerçekleşmişti. Elinde bir papatyayla beklemeye devam etti...