Unutulan'ın çok sevdiğim bir sahnesini elimde tutabilme hevesiyle çizmiştim bu resmi. Epey yormuştu beni, keza iki günümü de almıştı benden. Ama ne zaman görsem içimi kıpır kıpır ediyor. Hatta tam olarak, sayfa 144'ten, yani Eslem'in küçüklüğünü konu alan aşağıdaki alıntıdan esinlenmiştim. :')

Kollarımı iki yana açtığımda, nahif meltemlerle sallanan buğdaylar avuçlarıma sürttü. Başta gıdıklanarak ellerimi çeksem de hoşuma gittiğine karar verip, tekrar açtım kollarımı. Zamanla o kadar keyifli gelmeye başlamıştı ki kendi etrafımda dönerek, ekinlerin arasına dalmıştım. Gülüşlerime kuşların ezgileri karışırken, başımın dönmesiyle duruldum ve yana doğru sendeledim.
“Düşeceksin, küçüğüm,” Birisi beni tutunca, dengemi koruyabildim. O tanıdık kokuyu almıştım. Sesi, kulağımın hemen arkasını okşuyordu. “Daha sık elbise giysene, sana çok yakışıyor.”
“Sen beğendiysen bir daha hiç giymem.” Kaçarcasına kollarından çıkıp cılız buğdayların arasında koşmaya başladım. Omuzlarımdan uçarak peşimden sürüklenen saçlarım, her esen rüzgârla biraz daha karıştı. Birkaç sefer düzeltmeye çalıştım ancak sonra tamamen bıraktım. Arkamdan koştuğunu duyabiliyordum.
Rüzgarla birlikte, bana, “Hâlâ affetmedin mi beni?” sorusunu gönderdi.
Koşmayı bırakarak arkamı döndüm. Geride kalmıştı, bana yetişmeye çalışmaktan yorulmuş gibiydi. Sırtından vuran güneş, kara bir silüet gibi gözükmesine neden oluyordu. Ellerimi gözüme siper ederken, “Onu üstüme kertenkele atmadan önce düşünecektin!” diye bağırıyordum. Tüm buğday tarlasında yankılanmıştım.

Unutulan, Feyza Pınar