Hayatının en mutlu günlerini yaşayan Aylin, kocası Murat ve iki çocuğu Can ve Nil ile birlikte idareli bir hayat sürdükleri bir evde yaşıyorlardı. Aylin’in evde yapmaktan en çok keyif aldığı şeylerden biri de çocuklarının resimlerini çizmekti. Her resim, onların hayatının bir anını yansıtıyor ve Aylin; çocuklarının büyüdükçe, fark ettikçe mutlu olacakları hatıralarını bırakıyordu.

Bir gün Aylin'in hayatı birden değişti. Deprem sarsıntısı ile evleri yıkıldı ve Aylin, kocası ve çocuklarını kaybetti. O andan itibaren hayatının en acılı anıydı ve Aylin, kalbinin yaralı olduğunu hissetmeye başladı.

Aylin, yapacak tek şeyin hayatına devam etmek olduğunu anladı ama ne zaman yalnız kalsa onların hatıraları ve resimleri aklına geliyordu. Resimler, Aylin'in çocuklarının hayatının en mutlu anını gösteriyor ve onların gerçekten var olduğunu ve hayatının bir parçası olduğunu hatırlatıyorlardı.

Bir gün Aylin, depremin enkazı arasında bir fotoğraf çerçevesini buldu. Çerçevenin içinde, onların tüm aile olarak evde güzel bir gün geçirdikleri bir resim vardı. Aylin, o anın ne kadar önemli olduğunu anladı ve kalbinin acısının biraz daha hafiflediğini hissetti.

Artık tekrar onların yanında olmaları mümkün değildi ama Aylin, onların hatıralarını ve resimlerini hep kalbinde taşıyacaktı. Hayatın kıymetini anlamaya başladı ve hayatın aniden değişebileceğini öğrendi. Aylin, kocası ve çocuklarının hatıraları hep hayatında kalacak ve onları hep sevecekti. Aylin hayatına devam ederken hep kocası ve çocuklarının hatıralarına ve resimlerine bakarak güç buluyordu. Onları hep sevecek ve hayatındaki en büyük kayıplarını hep hatırlayacaktı. Hayatın kıymetini anlamak onların hayatına verdiği değeri arttırıyordu ve onları hep kalbinde taşıyacaktı.

Hayatın acıları olacak ama Aylin, onların hatıralarını hep taşıyarak ve hayatın kıymetini anlayarak hayatına devam edecekti.


Aylin'in hikayesi, insanların hayatının kıymetini anlamalarına ve sevdiklerine sahip çıkmak için her şeyi yapmaları gerektiğine dikkat çekecektir.