Kaldırımın tozunu alıyor savruk bakışlarla süzülen kirpiklerim

Nedir bu toz bulutu?

Neden bu kadar kirli?

Küllerine kavuşması mıdır havada asılı kalan sözcüklerim?

Enkazı ağır bu tümceleri bir hafriyata yükler giderim

Yahut bir karyolaya atlar rüyalara düşerim.


Islık çalıyor kimsesizliği kadar çıplak ayaklı bir çocuk

Üstelik elinde ruhu kadar beyaz üç beş mendille,

Satarsa üç beş kuruşa,

Yaşayacak en zengin şişmandan bile kralca.


Köşeyi döndü şık giyimli bir kadın

Elinde çantası sırtında ince bir şalı

Üstelik saat de vurmuş gece bilmem kaçı

Ne işi var mış bu saatte?

Yeltenmemişler tecavüze,

Göklerin sözcüsü enselemiş sapkınları,

sorgulamış sahiden insanlar mı?

Bulamamış yanıtını,

koparıp atmış canlarını.

Vicdanı hür yeryüzü yargıçları vermiş kararı

Layık görmüşler güvercine,

gökyüzünden uzak kafes parmakları.


Ben de girdim kafesim olan iş yerime

Saatte birazcık geçmiş dokuzu

Takım elbisesi içine saklanmış bir sünepe

Kibriyle kuşatmış zayıf sözcüklerini

Salyalar saçıyor hayatta kalma gerekçesiyle

O kırmızı kravat ile boğsa kendini keşke.


Bir parkta, bir ayazda, bir bankta oturmuş

Bir hazla, bir aşkla, bir kadına tutulmuş

Bir tarzda bir şarkıya bir de teline vurmuş

Kadın uçmuş, bank kurumuş, ayaz durmuş, tel kopmuş,

Bir yasla, bir anıyla, bir de aşkla.


Ürkek bir yürek çırpınıyor daracık otağında

Üzgün ve yorgun hayatın karmaşasından

Güçlü kötüler karşısında.