Bahsetmek istediğim Usta ve Margarita adlı eserin yazarı Bulgakov, 1891- 1940 yıllarında SSCB’de yaşamış. Tıp eğitimi almasına rağmen edebiyata olan ilgisi ağır basmış. Döneminin siyasal ve sosyal yapısını çok güzel analiz etmiş ve ironi ve hicivle de çok güzel izah etmiş. eserlerinin sayısı çok değilse de içeriği bakımından dikkat çekmiş, hatta ülke dışına göç etme isteği bizzat Stalin tarafından geri çevrilmiş.

Kitapta ilk dikkatimi çeken kısım, bir derginin yayın yönetmeni ve aynı zamanda edebiyatçıların toplanma merkezi Massolit'in başkanı olan Berlioz ile Bezdomnıy takma isimli şair arasındaki diyaloğu anlatan bölüm oldu. Burada şair, istek üzerine bir şiir yazmıştı ve İsa olumsuz tasvirlerle anlatılmıştı. Oysa kendinden istenen bu değildi. "Mesele İsa’nın kötü ya da iyi olması değil, dünyada İsa diye birinin hiç yaşamamış olması, hakkındaki bütün hikâyelerin basit uydurmalardan alelade bir efsaneden ibaret olmasıydı."

Burada verilen ile benim anladığım Marksist sistemi kabul etmiş sosyalist Rusya’da, inancın kökten ortadan kaldırılma mücadelesinin veriliyor olduğu. Malumdur, devlet tekelinde olan ekonomi ve mülkiyetin ortak olmasına dayanan eşitlik anlayışı Marksizm’in en önemli özellikleri iken diğer bir ayağını da görünmeyenin reddedilmesi oluşturur.. Bu bakış açısının son etabına gayet uygundur yukardaki cümle. Bir şeyin, durumun, olayın iyi ya da kötü olması başka, hiç olmaması başkadır ve İsa, dolayısıyla din kötü olmaktan ziyade hiç olmamalıdır.

Roman burada başlıyor. Bu konuşmaları yapan şair ve yönetmenin yanına gelen yabancı, Berlioz'un akşam için yaptığı plânların gerçekleşmeyeceğini zira kendisinin öleceğini haber verir ve hatta nasıl öleceğini de kısmen söyler. Aradan çok kısa bir zaman geçer, söylenen gerçekleşir ve şair buna tanık olur.
Olaylar da bundan sonra sarpa sarar.
Gelen yabancı şeytandır ve avaneleriyle beraber şehre yerleşmiştir. Tanrı'ya inanmayan bir şehirde şeytana da inanmamak gerekir fakat meydana gelen olayların pek çok somut göstergesi ve şahidi vardır.
Eserin başkahramanı olan Usta; İsa, onun çarmıha gerilmesine sebep olan ve vicdan azabı çeken Yahudi'ye valisi ve Matta Levi'yi anlatan bir roman yazmıştır.

Basılmamasına rağmen yayımcısı ve eleştirmenler tarafından okunan eserin acımasızca eleştirilmesi ve hatta kendisinin bir anlamda suçlu ilan edilmesi sonrasında Usta'nın psikolojisi bozulmuştur. Sevgilisi ve eserin yazılmasında en büyük yardımcısı olan Margirara'yı bırakarak bir psikiyatri kliniğine yatırılır ve burada Berlioz'un başına gelenlere şahit olan şairle karşılaşır.
Eser birden fazla katmanlıdır. İki ayrı zamanda geçen üç hikaye anlatılır ve buradaki geçişler ve bağlantılar çok güzel sağlanır.

Bir katmanda Usta’nın kitabı aracılığı ile İsa, onun yargılanması, öldürülmesi, Yahudi'ye valisi anlatılır ve dönemin tasviri yapılır. Kendisine getirilen davalının farklılığını görmesine rağmen kurulun kararıyla İsa’nın (Ha-Nozri’nin) idamını onaylayan vali, vicdan azabından kurtulamaz. Ha-Nozri’nin “En büyük kusur korkaklık...” sözü valinin aklından çıkmamıştır..
Eserin sonunda Bulgakov, zaman kaymasını şeytan Woland eliyle yaptırır ve onca zaman çölde bekleyen vali ile Usta'yı buluşturur..

Diğer ve daha geniş katmanda ise şeytanın ve avanelerinin faaliyetleri, Usta'nın sevgilisi Margarita ile olan ilişkileri anlatılır. Şeytan genelde insanların zafiyeti olan parayla, kadınların kılık kıyafete olan düşüklüğü ile, ironik bir biçimde insanlara deyim yerindeyse musallat olur. "Altı üstü insan hepsi. parayı seviyorlar, ama hep vardı bu... İnsanoğlu parayı sever, neden yapılmış olursa olsun... Özetle, öncekileri hatırlatıyorlar. Sadece konut sorunu bozmuş bunları." dedirtir kahramanına yazar.
Yani bir şekilde kötülük yapan kişilere şeytan bir anlamda bunun bedelini öder ya da ödetir. Başka bir deyişle şeytana yüklenen pek çok durum, insanların kendi zaafları, hırsları, yalanları, çıkarcı davranışlarıdır. Kaldı ki böylesi kötü düşünceleri olmayan Margarita ve Usta, şeytanla işbirliği yapmalarına rağmen ruhunda önceki iyilikleri korumuşlardır. Ve hatta bunlara hizmet etmiş, amaçlarına ulaşmalarında yardımcı olmuştur.
Yani iyi niyetli iseniz ve davranışlarınız bu yönde ise şeytan size dokunmuyor ama değilseniz bir bedeli var.
Dönemin toplumsal çarpıklıklarını, siyasal ve sosyal yapısını hicveder eser. Bunlardan biri de edebiyatçıların eleştirilmesidir. Yazarlar evine gelen Behemot ve Korovyev arasındaki diyalogda, "Bu yazarlar evi... Bu çatının altında sayısız yeteneğin gizlendiğini ve olgunlaştığını düşünmek ne hoş." "Limonluktaki ananaslar gibi mi?" denir.
Sonrasında Faust'a, Donkişot'a, Ölü Canlar'a atıflar yapıp günün edebiyat anlayışına ironik, hicveden bir bakış atılır. Edebiyatçılar birliği binası, ayrıcalıklarına rağmen bunu hak etmeyenler tarafından işgal edilmiştir.

Nihayet grup şehri terk etmeden son sefere çıkan, şeytan Woland'ın iki yardımcısı, eşitlik söylemleriyle kurulan, dönemde hiç de eşit olunmadığının göstergesi olan edebiyat derneği binasını yakıp yıkarlar. Bir anlamda adalet sağlanmıştır.
Eseri okurken çok zaman dönemle ve insanların zafiyetiyle, hiç de göze batmadan alay edildiğini görüp gülmemeniz mümkün değil. Hikayeler fantastik varlıklar aracılığı ile anlatılırken toplumdaki çatlaklıkların gözler önüne serildiğini görüyoruz.
Bununla beraber okurken böylesine akıp giden, hatta çok yerde gülümsediğiniz kitap bittiğinde zihninizde yığılıp kalan düşüncelerin hangi ara size aktarıldığını bilemeden evet, hakikaten karanlık bir süreç ancak bu kadar aydınlık, eğlenceli tasvir edilebilirdi, diyorsunuz..
Örneğin eşitliği sağlamak adına hizmetçilere 'ev işçisi' denen dönemde, bazı yerlerde çok daha taze ve güzel yiyeceklerin ucuz olmasına karşın diğer yerlerdeki "ikinci tazelikte"ki yiyeceklerin çok daha pahalı olduğunun altı çizilir.
Kitapta var olan kopukluklar ise eserin tamamlanamadığı ile açıklanıyor. Zira sondan önce Usta ve Margarita farklı yerlerde ölmüş iken sonunda Usta’nın önce yakmış olduğu eserin, "el yazmaları yanmaz" denilerek kurtarıldığı ve iki kahramanın beraber sonsuz istirahatgahlarına gidişi anlatılır..

Uzun zaman yasaklanmış olan kitap, ancak yazarın ölümünden yirmi yıl kadar sonra eşi tarafın bastırılmıştır.

Sovyet sisteminin eleştirileri arasında, tartışmasız en önemli kitap olarak kabul edilmesinin hiç de haksız olmadığını, büyük ihtimalle eseri okuduğunuzda açıkça görecek ve kabul edeceksiniz..