Yağmur damlalarının şiddetle cama vuruşu, içine yeni odun atılmış olan sobadaki ateşin bir anda yükselmesiyle birleşti. Ateşin yükselişi kendini odunların çatırtısına ve odaya yayılan odunumsu bir tütsü kokusuna bıraktı. Üzerindeki ağır yorgan onu iyice mayıştırmış olacak ki odanın içerisinde gezinen gözleri kısılmıştı bile. Çok yorgun olmasına karşın uyumasını engelleyen bir şey vardı. Sanırım bu öncekilerden farklı bir nedendi. Ertesi gün buradan gittiğinde bulamayacağı, içini garip bir şekilde ferahlatan huzurdu… Çok garip değil mi huzurun insanı uyutmaması? İşte insan gözlerini her gece ayrı bir kaygı, sıkıntıyla kapayınca bulduğu huzurun belki de tadını çıkarmak istiyordur. Sanki burası farklı bir dünyaydı; geldiği dünyadan kimsenin el atamayacağı, değiştiremeyeceği, herkesin kendi halinde yaşadığı, hiçbir kaygının bulunmadığı, herkesin ütopyası. Evet ya, ütopya. İnsanlar onca yıl hedefledikleri başarılara ulaşınca bile bu kadar huzurlu olmazken bir küçük oda, soba ve yağmur damlaları bunu nasıl başarabilir yoksa? Hep daha fazlasında gözümüz var ya. Dahası, en fazlası, en iyisi. Bunun sorumlusu kim peki? Akıllarda bir cevap var mı? Peki şu an yattığım bu yerde ben neden daha fazlasını istemiyorum, bu yün yorgan yerine kaz tüyü, soba yerine şömine, müstakil bir ev yerine villa, neden? Doğru, burası zaten ütopya, neden isteyeyim ki? O zaman bizi bu tür heveslere sokan çevremizdeki insanlar mıdır? Gereksiz hırslar, duygusu kalmamış insanlar, hep daha fazlasını isteyenler. Peki ya buradaki insanlar? Buradaki insanlar çağa uymak zorunda değiller, isteklerini başkalarının varlıklarına göre dizayn etmek zorunda değiller. Öyle de yapıyorlar zaten. İnsanın hayallerinin ötesine ne geçebilir ki değil mi? Fakat geçiyor. Hırsın kurbanı olan yeni dünya insanı bir yol yön belirlemeden, kendini hiç görmeden fırtınadaki yapraklar gibi savrulup duruyor. Kendini gördüklerinde ise her şey artık çok geç oluyor. Kendiyle olan derin sohbetini bitirdikten sonra saat bayağı ilerlemişti. Günün doğmasını hiç istemiyordu. Günün doğmasıyla ütopyasını terk edip gidecekti çünkü. Uykusunun iyice bastırmasıyla göz kapakları iyice ağırlaşmıştı, yavaşça sağ tarafına döndü ve aniden göz kapakları düştü…