Yorgunuz ve uyuyoruz. Üstelik yataklarımız da hiç rahat değil... Aklımızda "acaba yarın üzerinde uyuyabilecek bir vatan toprağımız olacak mı?" sorusu dönüp dururken yatak değil dikenler üzerindeyiz. Çalar saatlerimiz de bozulmuş durumda. Uyanmanın tek yolu zihinlerimizi uyanmamız gerektiğine inandırmak. Neredeyse hepimiz yalnızca yaşamsal fonksiyonlar gösterecek ölçüde kazançlara sahipken uyanmak olduğundan daha güç bir halde. “Bugün karnım doyacak mı?” diye düşünüp duran insanın elbette inançları ve entelektüel bakış açıları üzerine dimağını yorması olanaksız, biliyorum... Bilmek isteği, sorgulamak isteği ve örf, anane ile her anımıza kazınmış olan yaşamak biçimlerimizi daha pragmatik olanı ile değiştirme isteği yok denecek kadar az durumdayken artık önce yolumuzu sonra ilham olarak diğerlerinin yollarını aydınlatmak adına birer meşale yakmak ihtiyacındayız, bu hepimiz için bir zorunluluk! Korkuyoruz düzenimiz bozulacak diye, korkuyoruz mücadele etmekten, korkuyoruz daha aydınlık bir yurda sahip olmak adına olanca sesimizle haykırmaya! Böylece heybetli bir korku imparatorluğu yaratmalarına yardım ve yataklık ediyoruz. Ayrı ayrı cılız seslere sahip olduğumuza inansak da bir araya geldiğimizde ortaya çıkan ihtişamlı bir koroya dönüşeceğiz, biliyoruz. Ancak yıllardır uyumuyormuşuz gibi uykusuzluğumuz hat safhada ve ara sıra gözümüz açıldığında uykumuz kaçmasın diye kendimizi karanlığa hapsediyoruz... Birbirimize iyi uykular dilerken devasa büyüklükte olan kötü gerçeklere gözlerimizi açmak zorunda kaldığımızda üzerinde uykuya dalabileceğimiz yataklarımızın altımızdan çoktan çekilmiş olduğuna uyanacağız ve çok geç olacak.