İnsan, üstü açık halde bile uykuya gömülebiliyor. Öyle bir çekim gücü, öyle bir alaca karanlık... Boşuna demiyorlar uyku ve ölüm kardeştir diye. Küçük kardeş işte; her zaman özeniyor büyüğüne. Öyleyse, ölümün binbir türlüsü varken uyku nasıl ilgili olabilir sadece bir yastığın yüksekliğiyle?


Kırılan oyuncağın arkasından feryat figan ağlanırken uyumak oldukça farklıdır mesela, mezuniyetin için vermen gereken son dersin sabahlaması ve finalinin ardından gurura sarılarak dalınan o uykudan.


Dışarıda keşfedilecek sonsuz sayıda şey varken zorla götürülen bir öğlen uykusu da ne zindani bir uykudur hani; dışarı çıkamamak neyse üzerine bir de gözlerinin zorla kapattırılması niye? O yaz ki ömrünün beşinci yazıysa bir de.


Bir başka uyku türü de tadında bir sevişme sonrasında uzandığın o uyku... Sanırsın Uyuyan Güzel masalı tersten yazılmış ve laktik asidin kokusu huzur dolu...


Bir dergi sabahlamasında, henüz mürekkebi bile kurumamış karikatürler ile masalar üstünde dalınan o uyku ise pekala yarışabilir kurtarıcı bir ilham perisi ile.


Elbette, otobüs yolculuklarını çekilir kıldığı kadar boyun tutulmalarına da sebep olan okul ya da iş çıkışı uykularını da yok saymamalı. Salya ile yıkanan camlar sanki reenkarnasyonun kanıtı.


Ah Shakespeare, ah 12. Gece... Sahnede 17 oyuncu... Nasıl uyudular acaba açılış gecesinden önceki o gece? Heyecandan uyunmayan uyku ki o da bir başka uyku türü olarak bırakın geçsin kayıtlara.


Sondan bir önceki uyku; şöyle yıldızların püfür püfür ışıldadığı bir gecede, varoluşla hamakta barışılan bir uyku olsun. Doğada kalmak koşuluyla; manzaralar değişebilir, hatta hamaklar tuluma dönüşebilir bu uykuda.


Ve en fenası da kaldı sona; o uyku ki vicdanın gürültüsünden kaçar ve hiçbir ninniye aldanıp da dönmez asla.


Ben son dedim ama siz bin bire tamamlayacaksınızdır mutlaka. Gerçi günün sonunda, büyük kardeş ölümün gözünde bin biri de bir, hepsi altı üstü evcilik o kadar.