Siz hiç dünyaya, insanlara yabancılaştığınızı hissettiniz mi? Zaten halihazırda belirli bir düzeni ve sistemi olan şu dünyaya bir türlü ayak uyduramayıp onun bir parçası haline gelememek... Daha doğrusu otomatik olarak görünüşte bir parçası olmak evet ama ona hakiki anlamda bir türlü uyumlanamamak... Dünyaya, yaşama dair hemen hemen her şeyin hem oldukça karmaşık ve dolu dolu gelmesi hem de bir o kadar boş, bomboş, hatta hiçlik derecesinde boş hissettirmesi... Heplik ve hiçlik... Doluluk ve boşluk... Tezatların bir aradalığı ve eş zamanlı olarak iki ucu birden deneyimliyor, hissediyor olmak... Bazen sokakta yürürken teninde hissettiğin rüzgarın nazik ve şefkatli dokunuşu, ayaklarının altında ezilen yaprakların hışırtısı, yanından geçip giden ve hiç tanımadığın insanlara karşı içinde anlamlandıramadığın biçimde birdenbire beliren yakınlık ve sıcaklık hissi, annesi olduğunu tahmin ettiğin bir kadının elinden tutarak yürüyen ve ona sürekli sorular sorup duran küçük bir çocuğun hayata dair heyecanı ve merakı karşısında sadece bunlara tanık olarak bile yaşadığını, hatta bazen doyasıya yaşıyor olduğunu hissetmek... Bazen ise hayatın, dünyanın sistemi içerisine aktif bir şekilde katılıp o sisteme ayak uydurmaya, uyum sağlamaya çalışmak adına nafile bir çaba gösterirken aslında yaşamıyormuş ya da yaşayan bir ölüymüş gibi hissetmek ve hayatın, yaşamın soluğunu içine doyasıya çekememek... Mevcut düzene uyum sağlamaya çalışmak için kendini çokça zorlamak ama onun bir parçası olacağım derken yaşamanın, ''Evet, yaşıyorum!'' hissiyatını tüm zerreciklerine kadar hissetmenin çokça dışına çıkıyor olmak... Birçok insanın bunu gayet olağan bir şekilde, kolaylıkla yapabiliyor olduğunu görünce kendini, niye yapamıyor olduğunu sorgulamak, bunu bir türlü anlamlandıramamak ama sonrasında buna herhangi bir yanıt aramaktan vazgeçip durumu kabule geçmek durumunda kalmak... Ve çareler aramaya başlamak, artık sorularını bu doğrultuda sormaya başlamak: Tam olarak bu düzenin/sistemin içinde olmadan, ona tam olarak uyum sağlamak zorunda kalmadan da bu dünya üzerindeki mevcudiyetimi iyi bir şekilde sürdürebilir miyim? İnsanların birçoğunun zaten öyleymişçesine kayıtsız şartsız kabul ettiği ve o doğrultuda yaşamanın akışına kendilerini bırakmayı seçtikleri gibi yaşamak zorunda olmadan kendi özgün zamanlamam dahilinde, kendi özgün vizyonlarıma ve kendi tabiatıma uygun bir yaşam düzeni tasarlayıp o şekilde gayet de kaliteli, konforlu bir şekilde yaşamam mümkün mü? Bence mümkün, bu dünyada her şey mümkün. Ama bana mümkün kılınır mı, sana mümkün kılınır mı, ona mümkün kılınır mı bilmiyorum. Ama olasılık bazısında mümkün elbette. Peki nasıl? Bilmiyorum. Ve yine de bu denli bilinmezliğe ve belirsizliğe rağmen ve tüm bunlarla birlikte, kendi adıma, denemeyi seçiyorum. Kendimi, insanların ve toplumun geneli tarafından adeta sentetik bir şekilde tasarlanmış hayat düzeni ırmağının akışına değil; kendi tabiatımın, kendi özümün, kendi kalbimin hakikatinin akışına bırakmayı ve o doğrultuda yaşamayı seçiyorum. Ve bunların tam olarak neye benzediğini, nasıl şeyler olduğunu da bilmiyorum elbette. Olsun, bilmek zorunda değilim. Yaşamakla mükellefim ama. Bu dünyaya kendi eşsizliğimde belirli bir mizaçla ve belirli potansiyeller silsilesiyle gönderildiysem, bu hayata bu şekilde kendi özgünlüğümle bedenlendiysem bunları muhafaza ederek ve hatta en iyi versiyonlarına ulaşmalarını sağlamak adına elimden geleni kalbimle, gönlümle yaparak ve kendim için tüm bunlarla uyumlu ve hizalı bir yaşam tasarlayarak (ya da bunun kendiliğinden oluşmasına izin vererek) yaşamakla mükellefim. Çünkü tüm bunların birer sebebi olmalı, hatta belki uyum sağlayamamanın da... Belki de uyum sağlamak gibi bir zorunluluk yoktur zaten ama yine insanların geneli tarafından benimsenen ve sürekli lanse edilen birtakım kabullerin geçmişten günümüze adeta kemikleşmiş hale gelmesinden dolayı bu tür zorunluluklarımız, -meli/-malı gereklilik kiplerimiz olduğu sanrısına kapılıyoruzdur...

Sürüden ayrılanı her zaman kurt kapar mı bilemem ama eğer birisi, halihazırda içinde bulunduğu sürüden ayrılmak için müthiş bir itki duyumsuyorsa bunun bir sebebi olduğuna ve o birisinin belki de zaten kendi sürüsü içerisinde bulunmuyor olduğuna inanırım. İlla bir sürü içerisinde olmak gerekir belki, belki de gerekmez, bilmiyorum. Ama bu hakikaten bir gereklilikse de, içinde halihazırda bulunuyor olduğumuz sürülerin bizim gerçek sürümüz olduğu ne malum? Belki bizim sürümüz başka bir yerdedir, belki içinde bulunduğumuz sürüye olduğumuz halimizle bu yüzden bir türlü adapte olamıyor ve hatta zaten adapte olmak da istemiyor ve bunu tercih etmiyoruzdur... Belki de bazen ''tuhaf'', ''ayrıksı'', ''uyumsuz'' görünen parçalarımız aslında bir sürünün tuhafı, uyumsuzu iken başka bir sürünün olağanı, doğalıdır... Dolayısıyla insanın gerçekten olduğu haliyle ait olduğu yeri bulabilmesinin çok kıymetli olduğuna inanıyorum... Eğer halihazırda olduğu yere ve yaşamakta olduğu hayata dair içinde en ufak bir şüphe kıvılcımı, rahatsızlık hissiyatı varsa insanın, kök saldığı (ya da bir türlü kök salamadığı) o alandan çıkıp başka bir yaşam düzeninin, bambaşka bir realitenin de mümkün olduğuna ve bunun ona da mümkün kılınabileceğine dair umut kırıntılarını takip ederek kendi gerçek, eşsiz yolunu bulmaya ve artık oradan yürümeye başlamayı seçmesi, buna adım atması da denemeye değer olabilir sanki... İşte tam da bu yüzden ''uyumsuzluk'' bir pusuladır belki de insan için. Aslında gerçekten ait olmadığı bir yerde bulunuyor olduğuna ve onun için çok daha başka gerçekliklerin mümkün olduğuna ve hatta bir yerlerde onu bekliyor olduğuna bir işaret... İnsanın içini kemirip duran o bir türlü uyumlanamamaya, ait hissetmemeye ilişkin pusulanın içsel ve sezgisel olarak hissedişlerle, tesirlenmelerle göstermeye çalıştığı insanın kendi eşsiz, otantik yoluna girmesi, oraya doğru yönelmesi, önce küçük adımlar atması, sonra ise adeta depar atarcasına özgürce koşması, koşması ve koşması... İşte uyumsuzluk pusulası... Onu hissetmeye, fark etmeye ve onun göstermekte olduğu yönü takip edip belki de olduğundan farklı bir yola girmeye cesareti ve inancı olan herkesi kendi içinin derinliklerinde sabırla ve şefkatle bekleyen uyumsuzluk pusulası...