Tek bir solukta yoktan var olan yeni bir dünya. Zarif bir öpücük, beni zamanda geriye götüren. Arzularıma vurulmuş zinciri kırıp, içimdeki iblisi serbest bırakan usta bir savaşçı. Aslında kabuslarımı cennet bahçesine çeviren bir rüya hırsızı. Aldığım her nefesi etkisi altına alan, ciğerlerimden geçip beynime gelen manasız nefesi anlamlandıran ve her içime çekişimde beni ultra zararlı olmak için hazırlayan bir cehennem bitkisi. Kendimi bu kısıtlı dünyadan kurtarmamı sağlayan, ahlakı, etiği ve diğer boktan her şeyi ayaklar altına almam için yapılan mucizevi bir ilaç. Dünyanın yalanlarını feda ediyorum ve sınırı sadece benim düşünebilme kabiliyetim olan yeni bir dünya yaratıyorum kendime. Kendimi oraya hapsediyor ve nefsimi ölesiye serbest bırakıyorum. Azgın bir köpek gibi etrafa saldırışını izliyorum. Kendi kendime yarattığım bu özgürlük beni boyunduruğu altına alıyor ve her daim orada olmak istiyorum. İnsanların bencil nefislerinden, saygısızlıktan, kabalıktan yani kısaca orospu çocuklarından uzakta olmak istiyorum. Açlığın, susuzluğun, duş almanın, uyumanın, kalkmanın, görmenin, duymanın, duyarlı olmanın, beğenmenin, beğenilmenin, cinselliğin ve daha birçok saçma şeyin olmadığı harika bir cennet. Travmalarımdan uzak ve kalbime yakın. Her iç çekişimde ve her nefesimde buradan çok uzaklara yaptığım tatlı bir yolculuk. Ama aynı zamanda da lanetli. Çünkü bu yolun yolcusu olmaktan kopamıyorum. Her an her saniye burada olmak istiyorum. Her an her saniye bu nefesi içime çekmek istiyorum ama yapamıyorum. Çünkü o dünyanın varlığı bu dünyayı yok edemiyor ve hayat burada akmaya devam ediyor. Transa geçmem için para bulmam gerekiyor, yaşamak için yemem ve su içmem gerekiyor. Bunlar da beni çileden çıkarıyor. Bu dünyadaki hiçbir şeye katlanamıyorum. İnsan olmaya katlanamıyorum. Yeryüzüne ve gökyüzüne katlanamıyorum. Kuşlara, ağaçlara, yollara, insanlara, çiçeklere, bu dünyaya ait olan hiçbir şeye katlanamıyorum. En çok da kendime. Aciz olmaktan nefret ediyorum. Dik duramamış olmaktan nefret ediyorum. Ellerimden, ayaklarımdan, gözlerimden, saçlarımdan, memelerimden ve kalbimden. Hepsinden ve her şeyden ölesiye nefret ediyorum. Ve artık katlanamıyorum. Sahip olduğum her şeyi satıyorum. Telefonumu, kıyafetlerimi, ayakkabımı, evimdeki eşyaları. Çünkü son kez yapacağım cennet yolculuğuma hazırlanıyorum. Paramı alıp bir satıcıya gidiyor ve yüksek dozda kimyasal uyuşturucu satın alıyorum. Eve gelirken üstümde kalan iki parça kıyafeti de yolda gördüğüm birine veriyorum. Sadece don ve atlet. Aslında insanın mutlu olması için yeterli. İnsanların sokakta gördükleri bu yarı çıplak adama neden böyle baktıklarını anlayamıyorum. Çok rahat bir şeymiş aslında keşke hep böyle yaşasaymışım. İçinde bir tek eşya bile bulunmayan kiralık evime geliyorum. Bir duvara sırtımı dayıyor ve yavaşça kıçımı yere koyuyorum. Ardından da yolculuğa başlamak için bütün uyuşturucuyu kolumdan içeri veriyorum. Ah o kana karışırken verdiği haz yok mu? İşte bu beni zevkten dört köşe ediyor ve ardından da yolculuk başlıyor. Ama bu sefer dönüşü olmayan bir yolculuk. Tekrar bu rezil dünyaya gelmemek için yapılan. Hayallere dalarken yaşadığım 20 sene geçiyor gözlerimin önünden. İğrenç ve her şeyiyle nefret edilesi. Vücudum terlemeye başlıyor ve ben de bu sırada bilincimi kaybediyorum. Tekrar dünyevi olan her şeyden soyutlanıyorum. Kalbime bıçak saplanırmışçasına bir ağrı giriyor. Soluğum kesilmeye başlıyor. Ama ben yavaş yavaş bu acılardan soyutlanıyor ve kendi hayal dünyama dalıyorum. Tekrar hayallerimle birleşiyorum. Ardından da soluğum kesiliyor ve artık öldüğümü hissediyorum. Kurtuluşa ermeye yakın olduğum için mutlu hissediyorum. Yavaş yavaş gözlerim kapanıyor ve artık siz amına koyduklarım namına hiçbir şey görmüyorum. Öldükten sonra ne olacağını bilmiyorum ama en azından sizden uzaklaşıyor olduğum için mutluyum. Kalbimin duruşunu hissetmekten çok büyük haz alıyorum.