Vardık biz(!)

Yüzyıllar boyu tarihimiz, inançlarımız, ideolojilerimiz ve köleliklerimiz vardı işte birikmiş bir vaziyette sol köşemizde. İnançlarımızla, tarihimizle, ideolojilerimizle, hırs ve ihtiraslarımızla var olmayı, var kalmayı öğrendik. Ama köleleştirilmiş bedenleri kabul etmedi, edemedi, ettiremedik körelmiş beyinlerimize, benimsetemedik hırs ve ihtiraslarımıza... 

Vardık işte(!)

Yüzyılların esareti altında gözükürdü: çıplak, kanlı ayaklarımız; dağılmış, parçalanmış, morarmış yüzlerimiz. İşkence çarklarına yazılmış adlarımız her devirde bir ölür bin diriliriz. Sidikli zındanların duvarlarına kazılmıştı simamız. Zindanlar bize yabancı değildi. Esaret nerde görse bizi tanırdı. Bin doğardık gene de “Berxwedan Jiyane” sloganlarıyla. Yaşamak ve direnmek nakşedilmişti tanrılarca genlerimize “yaşamak direnmektir.” Attıkları her tokat yanaklarımızda can bulur, tekmeler bedenimizde biterdi. 

Vardık bir şekilde(!)

Kim’e ve ney’e göre vardık, nasıl vardık? Kabul ettiremedik kendimizi, ne silah ne de kalem gücü ile, düşman gibi gördüklerimize ve göründüklerimize. İşkence çekmesi gereken bizdik, tanrı’nın mezopotamya dağlarına saldığı lanete göre. İşkence çekmesi gereken bizdik düşmanın uyguladığı ejderha kılıklı politika ve kanunlara göre. 

Vardık dedim ya(!)

Ne kadar işkence çarklarında geçtiyse adımız. Felek ne kadar hızlı ve zalimce çevirdiyse de zulüm çarkını, yıkamadı, bitiremedi bizi. Direndik direndik direndik... 


Her ne kadar vardık(!)

Her ne kadar çörümüşse bedenlerimiz 

Sidikli zındanlarda 

Her ne kadar kanımız damladıysa da 

Soğuk beton zeminlere 

Her ne kadar uyandıysak ta 

Yıldızsız gecelere 

Her ne kadar geçtiyse adımız 

İşkence çarklarında 

Her ne kadar karardıysa 

Göğümüz 

Her ne kadar can bulduysa da bedenimizde 

Tekme tokatlar 

Her ne kadar kaldıysak ta 

Kimsesiz hücrelerde 

Her ne kadar ezildiysek te 

Esaret pırangalarında 

“Berxwedan jiyan e.”