Hep bir şeyler edinmek ister hayatımızı bunlara adarız. Bu kocaman dünyada canlı cansız birçok yoldaşımız vardır ama içimizde oluşan o derin aidiyet ihtiyacını karşılayamayız.


Chuck Palahniuk, “Parçaları kaybolmuş puzzle gibi artık insanlar. Kiminin kalbi, kiminin ruhu, kiminin de bir beyni yok.” der. Hep eksiğiz, azaldıkça kalabalıklaşma ihtiyacı hissederiz. Evlerimiz, arabalarımız vardır ama günün sonunda isteklerimiz asla bitmez. Sevda isteriz başı sonu ama'dır, huzur isteriz kargaşa yoksa anlamsızlaşır, farklı olmak isteriz kalıplara sığmak istemeyenleri eleştiririz... Ne isteklerimiz biter, ne bahanelerimiz. Bizi ıssız bir adaya bile koysalar "Hani üç dilek hakkımız?" der, vermezlerse oracıkta ölümü bekleriz. Ne kapatır bu boşluğu sizce? Nasıl bir ödül, duygu gerekiyor kendimize yetebilmemiz, yaşamın güzelliklerini fark edebilmemiz için?


Reenkarnasyon haricindeki inanışlara göre bu oyunda sadece bir hakkımız var. Peki, biz bu tek hakkı ne için kullanıyoruz? Savaşıyoruz, kıskanıyoruz, öfkemizin kölesi olup bir sürü çirkinliği içimizdeki evrene hapsediyoruz. Güzel duygulardan bahsederken bile utanıyoruz da ne kadar olumsuzluk varsa hepsini bir madalya gibi taşıyoruz göğsümüzde. Evet, Pandora'nın Kutusu açıldı, türlü kötülük bizleri sardı ama kutunun içerisindeki umut yüzyıllardır bulunmayı bekliyor...