1. Bölüm


Dedübluman - En Dibine Kadar


Soğuk zeminde boylu boyunca uzanırken gözümün önünden görüntüler film şeridi gibi akıyordu, hareket ettiremediğim vücudum direnmeye son vermiş, göz kapaklarım ağırlığa dayanamamış ve nihayet kapanmıştı.


Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum ama adım seslerini başımın ucunda duyuyordum, endişeli sesleri işitsem de kelimeleri seçemiyordum, biraz daha geçti ve bedenim yerden kaldırıldı, kollarımdan biri bacaklarımdan başka biri tutuyordu, şuan bir organ mafyasının elinde bile olabilirdim ama çırpınmaya, itiraz etmeye yeltenemiyordum bile, olan biten her şeyi görüyor ama itiraz edemiyor, durduramıyordum.


Ağırlaşmış bedenimi sert bir koltuğa uzattılar, seslerin artması az evvelki yere nazaran daha kalabalık bir ortamda olduğumu gösteriyordu, yavaş yavaş gözlerimi açmaya çalıştım ama yapamıyordum. Boğazım kupkuru olmuştu, dudaklarımı hareket ettirdim


"S-su" sesim çıkmasa da etraftakiler beni anlamış olacak ki hızlıca su getirip içirdiler bana.


Su sayesinde biraz kendime geldiğimi söyleyebilirim, gözümü araladığımda başımın üstünde bir sürü insan duruyordu.


"İyi misin?" onlarca kişinin aynı anda sorduğu soruya cevap veremeyecek kadar kötü olsam da başımı salladım.


"Bir şeyler yemem gerek" konuşmamla yanımda oturan kişi fırlayıp gitti, elinde bisküvilerle geri döndüğünde teşekkür edip birini açtım, muhtemelen şekerden dolayı bayılmıştım, yemek yedikçe kendime geldim, etraftaki her şey anlam kazanmaya başladı.


İnsanların çoğu yavaş yavaş dağıldığında konuşmaya başladım


"Nerdeyiz?" sorumla sağımda oturan kadın dostane bir tavırla kolumu tutarak konuştu,


"Balıkesire gidiyordunuz galiba, merkeze 1 saatlik yolu olan bir dinlenme tesisindeyiz" gülümsemeye çalışıp kafamı salladım


"Evet, tabi Balıkesire gidiyordum ama şekerim düşünce bayılmışım işte. Sizleri de telaşlandırdım, kusura bakmayın lütfen, yanıma yiyecek almayı unutmuşum"


Unutmuşum? Çok planlı bir gidişti ya Buçe, tüh ya görüyor musun yemek almayı unutmuşsun(!)


"Şuan iyi misiniz?" yanımdaki adamın sorusuna kafamı salladım


"Evet iyiyim. Biraz daha dinlenip tekrar yola çıkarım. Tekrardan kusura bakmayın, başınıza iş açtım."


"Ne kusuru, 1-2 saatlik aksama o kadar. Demek ki böylesi hayırlıymış. Hadi hayatım kalkalım bizde" adam hemen yanımda oturan kadına elini uzattı, kadın ayaklandıktan sonra bana döndü


"Tekrardan geçmiş olsun hanımefendi, dikkat edin kendinize." kadın gülümseyerek konuşuyordu ve gerçekten ses tonundaki nahifliği insan hissedebiliyordu.


"Gerçekten teşekkür ederim. Bu arada ben Buçe" herkesle tanışmak istemesem de bu hanımefendiyle tanışmak istiyordum sonuçta bana yardımı dokunan insanlardandı.


"Bende Aslı ve eşim Fevzi" dedi adamı göstererek.


"Memnun oldum" adamdan sonra bende memnuniyetimi belirttim ve ikisi yavaş adımlarla gitmeye koyuldu. Yanımdaki şişeden su içip sırtımı koltuğa yasladım, elimdeki bisküvi yarılanmıştı.


Elimi cebime atıp telefonumu yokladığım sırada yaklaşık 2-3 saat önce telefonu attığımı hatırladım.


"Neyse ya, kurtuldum" kendi kendime konuşurken biri yanıma oturdu, kafasındaki şapkayı çıkarıp saçını düzelttikten sonra bana döndü


"Az önceye nazaran iyi gördüm sizi" anlamayarak yüzüne baktığımda


"Ayılmışsınız" dedi


"Evet, sizde mi yardım ettiniz-" daha teşekkür edecektim ki yüzünü ekşiterek


"Hayır ne münasebet" dedi.


Sanırım hiç konuşmamam gereken biri karşımdaydı, konuyu uzatmayarak kafamı salladım ve önüme döndüm.


"Bu size ait olmalı" bir arabanın anahtarını uzattığında benim arabama ait olduğunu fark ettim, aynısıydı. Elimi uzattım


"Evet, teşekkürler" alacaktım ki elini geri çekti.


"Ah, böyle kolay veremem ama" gözlerimi kapatıp açtım


"Uğraştıracak mısın?" ses tonumun ve mimiklerimin değiştiğini biliyordum, birden böyle konuşunca karşımda oturan mendebur biraz irkilmişti galiba.


"Ortalama 20 kişi var burada, az önce bayıldığımı muhtemelen hepsi gördü, hatta bak şurdaki komi bana bisküvi almıştı. Demem o ki bi bağırışımla hepsi buraya toplanır ve sende o anahtarı paşa paşa bana verirsin"


"Anlat anlat, heycanlı oluyor" dedi anahtarı cebine koyarken.


Sesimi yükselterek


"Anahtarı ver" dedim, birkaç kafa bu tarafa dönmüştü bile.


"Hangi anahtarı?" gözümün içine bakıp pis pis sırıtarak aynı şekilde bağırınca bize bakanların sayısı arttı ve hatta birkaç kişi yanımıza geldi bile


"Hayırdır abla bir sorun mu var?" genç bir çalışan yanımda durunca kafamı salladım


"Arabamın anahtarını düşürmüşüm galiba ve bu adam bir türlü vermiyor"


"Versene abi anahtarı" dedi çocuk


"Kendi arabamın anahtarını mı vereyim? İsterseniz evimin tapusunu da getireyim?" gıcık gıcık gülerken devam etti


"Sen şu ablana sor bir cebini kontrol etmiş mi bağırıp çağırmadan önce" kafama bir şey dank eder gibi oldu, sağ elim ceketimin cebine gitti, Allah kahretsin buradaydı.


"Şey-" şam şeytanı gülmeye başlamıştı


"Burdaymış" insanlar ağızlarında bir şeyler geveleyerek gittiler.


Şam şeytanının Balıkesir şubesi karşımda sırıtıyordu hâla utanmadan.


"N'oldu bir şey demeyecek misin?" Göz devirip karşıya bakmaya devam ettim ama karşıda da içi boş kantinden başka bir şey yoktu.


"Biraz daha bakarsan çikolatalarla söz keseceğim sana"


"Ne?"


"Gözlerini dikmiş çikolatalara bakıyorsun 15 dakikadır. Hayır yani seviyorsan git açıl bence"


Gülme Buçe, sakın gülme Buçe, bu adam seni rezil rüsva etti az önce sakın gülme. İç sesimin öğütlerini dinleyip kaşlarımı çatarak şam şeytanına döndüm


"Bana bak şamarı yemek istemiyorsan ikile gözüm görmesin seni"


"Ha, bir rezillik daha çıkarmaya kararlısın yani. Ama şuna emin ol küçük komi kardeşin yardıma gelmez bu sefer"


"Ha ha ha, ne kadar komiksin sen öyle" göz devirip ayağa kalktım, mahçup bir şekilde etrafa bakıp -az önceki rezillikten ötürü- hatamı kabullenmiş bir şekilde dışarı çıktım.


Arkamdan az önceki şahsiyetsizin sesini duydum


"Sormadın Buçe ama ben Sinan" arkamı dönme tenezülünde bulunmadım dahi.


"Memnun olmadım Şam Şeytanı" sesimi duymayacağı bir tonda söylemiştim bu cümleyi çünkü gerçekten yetişkin bedenli çocuk beyinli biriyle uğraşasım yoktu.


Arabama binip çalıştırmak için el frenini indirmiştim ki sağ kapı açıldı.


Arabaya atladığı gibi kapıyı kapattı


"Sür bakalım Buçe, beni kaçırdın varsayacağım bilgin olsun"


"İn arabamdan"


Göstermemeye çalışsam da içten içe korkuyordum, kim olduğunu bilmediğim bir adam benimle dalga geçiyor üstüne üstlük izinsiz arabama biniyordu. Kendimi koruyabilirdim ama eğer yanında çakı tarzı bir şey varsa baş etmem kolay olmazdı.


İşte tam bu noktada durdum, ne kaybedecektim ki? Bu soru beynimin içinde yüzlerce kez tekrar edip durdu.


Sahi, kaybedecek bir şeyim kalmış mıydı? Şimdi bu adam beni öldürse ne eksilirdi, arkamdan kim ağlardı, ayda bir görüştüğüm ailem mi, arkadaş sandığım sahtekarlar mı?


Kendime bir ben ağlardım bende zaten hep benleydim.


O zaman tüm bu korkunun ne önemi vardı?


*