Çoğu şiir biraz;

Ben farklı biriyim diye ağlamasıdır şairin.

 

Bıkılmayacak şey mi, hadi söyle!

Hiç durmadan açılıp kapanan bir ağız.

Hem ne var anlatılacak bu kadar?

Deniz oradaysa bakmasak da olur,

Biliriz, yeteri kadar sigara varsa,

Hiç sigara içmeden uyusak da olur.

 

Varsayımdır bildiğimiz şeyler de biraz.

Saatler, ölümler, yaşamlar ve yokluk…

Başka?

Ve ekranlar…

Herkese ve her şeye karşı,

Yalana meyillidir bütün ekranlar.

 

Başka...

Ancak kandırılarak çözülüyorsa doyumsuz uçkurlar,

Yeni bir tapınak olur renk saçan her şey biraz.

Hem kediler, köpekler ve kuşlar da yoksa;

Kitaplar, şiirler, şarkılar yavanlaşmışsa...

Ne anlamalı, varken bile yok olan bu hayattan?

Ne anlamalı bir şey anlatmıyorken bile,

Saatlerce konuşan insanlardan?


Riyakar bir özlem oldu bütün hislerimiz,

En sonunda özlemeyi de özler hâle geldiğimiz aşikâr.

Çünkü dibine dek sıyırdık hislerimizi,

Mış gibi yapmaktan da yorulduk biraz.


Kabul edelim, 

Bir başkasının sevdiğini öptük bir zaman,

Herkes bir başkasının sevdiğiydi bir zaman,

Ve herkes ne kadar eskimiş olsa bile,

Bir başkasına ilk ve yeni oldu bir zaman.

Biliriz bu yüzden yalnızlığa karşı duyduğumuz korku.

Biliriz, bir yaraya merhem olmayı değil de,

Hepimiz bir yara olmayı seçeceğiz her zaman.


Çünkü istediğimiz aşk değil sadece,

İçimizde havlayan o benlik doysun isteyeceğiz.

Elimizde hançerimiz parlıyor,

Hiç yaralanmamış kalpler arıyoruz gecelerde,

Bir kalbi ilk yaralayan olmak için.

Bir kalbi yaralamak, niye mi?

Sevilmek değil, unutulmak istemediğimiz için.

Bir yanda herkesin kandığı yalanlar,

Bir çölde sızlıyor ıpıssız bir doğru…

 

Yaşamak yalnızca eylemle değildir biliriz.

Bir fincan kahveyi içerken,

Bir fincan kahveyi içtiğimizi varsaymıyorsak.

Boşadır bir fincan kahveyi içmek o zaman.

Misal saat henüz üçken,

Saatin akşam beş olduğunu varsayıyorsak.

Acıyla geçer o iki saatlik zaman.

Biliriz sıkılarak yaşar, sonra sıkılarak ölür insan,

Doğru, tahammül ederiz görünmeyen demirlere,

Geçip gider saatler, hiç güzel bir şey olmadan,

Sonra konuşuruz boşluğu yalanlarla doldurmak için,

Hiç kaçış senaryosu olmayan bir mahkum olur mu?

 

Yalanlar bizi bulandırır,

Varsayımdır, iş yerinde bir orospu çocuğuna dönüşenlere,

Özünde iyi insandır aslında demek.

Ve başka birine böyle kolayca dönüşeceksek,

Her ne halt yersek yiyelim,

Gecenin sonunda affedileceksek,

Biliriz boşunadır bir arada olmak böyle...

Hep kapanıp açılan kırmızı bir ağıza odaklanmak,

Bu kadar çirkin sese maruz kalmak ne diye?


Hep konuşuyorlar orada bir yerlerde,

Televizyonu kapatıyorum, telefondalar,

Telefonları kapatıyorum, sokaklardalar,

Sokakları da kapatıyorum, yeter mi?

Yetmez elbet.

Hep konuşuyorlar, başkaları hakkında, başkaları için.

Hep konuşuyorlar bilip bilmeden,

Çoğu bilmediğini bile bilmeden...

Konuşuyorlar hep, hiç dinlenmeden.


Hayal satıyor kimi,

Kimisi gerçeği çarpıtıyor,

Kimi ne yaptığını da bilmiyor.

Hep konuşuyorlar niye?

Bıkılmayacak şey mi?

Hadi söyle!