“18 Nisan 2019, Perşembe. Yine, yeni bir yolculuk…”


Otogarın çevresinde yavaş adımlarla sigaramı içerek yürüyordum. Vize sınavlarımın sonuncusundan çıkmıştım. Tüm sınavlarımın iyi geçmesi ve ailemin yanına, memleketime, dönüyor olmam beni mutlu etmeliydi ama içimde bir sıkıntı vardı. Otogarın çevresinde sigaramı içerek daha önce de yürümüştüm. Hatırlamaya başladım. Sıkıntı yerine heyecan ve mutluluk vardı. Sevgilim başka bir şehirde öğrenci olduğu için onun yanına gidecektim. Bu sebepten dolayı yapacağım yolculuk, beni oldukça heyecanlandırmıştı. Şimdi yine bir yolculuk yapacaktım ama onun haberi bile yoktu çünkü yaklaşık olarak bir buçuk yıl önce ayrılmıştık. O günden sonra tekrar birlikte olacağımıza inanarak sevgilimin gelmesini bekleme kararı almıştım. Bekleyen olmak ve beklenilen olmak benim için güzel şeylerdir. Beklemek, bir türlü emektir. Hayattan bir şeyler bekleyenler genel anlamda kavuşacağı şeyi bekliyorlar çünkü akılları, beklediği şeye kavuşacağına kefil oluyor. Sevgisi ve aşkı sebebiyle bir şeyler bekleyenler, kalpleriyle bekledikleri için kefil bulamıyorlar. Benim de bir kefilim yoktu. Hiçbir zaman gelmeyeceğine inandığım birisini bekliyordum. Uzun bir süre bunları düşündükten sonra o an anılarımın canlanmasıyla yaşadığım sıkıntıyı memleketime gittiğimde daha çok yaşayacağım aklıma gelmişti. Pozitif ve neşeli bir insan olarak görünmeyi istiyordum.


Telefonumun çalmasıyla birlikte arkama döndüm, uzaktan el sallayan arkadaşım, gelmemi işaret ediyordu. Otogara beraber gelmiştik. Arkadaşım, uzun bir telefon görüşmesine başladığı için ben de yanından ayrılarak yürümeye başlamıştım. Arkadaşım başka bir şehre gidecekti ve otobüsünün hareket saatine yarım saat kalmıştı. Yanına gittiğimde sınavın açıklandığını, iyi bir puan aldığını söylemişti. Ben de iyi geçse de heyecanla sınav sonucuma baktım. Ben de iyi bir puan almıştım. Böylece bir süre kapanmak üzere sınav konusuna devam etmedik. Arkadaşım, yüzümdeki ifadeden içimdeki sıkıntıyı anlamış olacak ki neyin var diye sordu. Düşündüklerimi anlattım. Ben anlattıktan sonra arkadaşım konuşmaya başladı. Benim hayatım hakkında düşündüğü yetmezmiş gibi aklıyla da düşünerek konuşuyordu. Bu yüzden, benim gerçekleşmeyecek bir beklenti içerisinde olduğumu ve bu bekleyişin bana zarar verdiğini, vazgeçmem gerektiğini söyleyen cümleler kuruyordu. Nefes almadan bu cümleleri kurmasından dolayı aslında beni çok da düşünmemiş olduğunu ve ezbere konuştuğunu fark ettim. Arkadaşımın otobüs saati geldiği için onu yolcu ettim. Arkadaşım, söylediklerimi unutma diyerek veda edip gitmişti. Yarım saat sonra da benim yolculuğum başlayacaktı. Üç gün önce aldığım kitabımı çantamdan çıkardım. Kitabı aldıktan sonra açmamıştım. Yolculuk süresi içerisinde benim arkadaşım, kitabım olacaktı. Kitabı yine açmadan kitap kapağıyla bakışmaya başladık ama arkadaşımın söylediği sözler kulağımda yankılanıyordu. Bir şekilde bu seslerden kurtulmalıydım. Kitapla birlikte bir karar almıştık. Kitap, içerisinde aşk konusunu barındırdığı için bu kitapla bir karara varmayı düşündüm. Her zaman olduğu gibi kitabın içerisindeki bir karakteri benimseyerek okuyacağım ve sonunda, vazgeçtiğim yeni yoluma bu kitap ışık tutacak diye karar verdim. O arada otobüs gelmiş ve ilk kalkış yeri de olduğu için bagajını ve kapılarını açmıştı. Eşyalarımı bagaja teslim ettikten sonra şoför koltuğunun hemen arkasındaki koltuğuma da kitabımı, küçük çantamı bırakarak otobüsten indim. Otobüsün hareket saatine kadar iki tane sigara içtim ve o sırada birbirini yolcu eden sevgilileri de gördükçe aklıma sevgilimi öğrenci olduğu şehre giderken yolcu ettiğim gelmişti. Birlikte otobüsün gelmesini beklerken oturduğumuz bank, sarılmamız ve el salladığım an, gözümün önünde canlanan anılardandı.


Otobüsün etrafında telaş, ağlama, mutluluk, yeni tanışanlar, hemşehri olduklarını fark edenler, hiç kimseyle muhatap olmadan bekleyenler birikmeye başlamıştı. “Aşağıda yolcu kalmasın!” cümlesini duyar duymaz hızlıca otobüse bindim. Yanımda bir arkadaşım olmadığı için beni fark eden olmaz düşüncesiyle yalnız yolculuklarda kulağım muavinlerde olurdu ama muavinler, zaten kontrol ediyorlardı. Gereksiz düşüncelerim, vazgeçilmezlerim olmuştu. Koltuğuma oturduktan sonra yerleşmem de bir dakika kadar sürmüştü. En öndeki koltuk rahat olur ümidiyle aldığım koltuk, en dar alana sahip olan koltuktu. Aynı alana sahip olan bir başka yer de, orta koltukta dolap arkasıdır. O tecrübeyi de yaşamıştım. Ailemi arayarak yola çıkıyoruz, merak etmeyin, şarj girişleri olsa da çalışmıyor, telefonumu uçuş seçeneğiyle kullanacağım diye söyledim. Kitabımla kavuşmam için son bir engel kalmıştı. Bu engel, muavinin nereye sorusundan çok yanıma oturan kişinin soruları olacaktı. Yanıma oturan kişinin yüzünü bile görmemiştim ve o da benim gibi konuşmayı pek istemediği için sadece selam vererek oturmuştu. Muavin engelini de “Malatya, otogar” dedikten sonra halletmiştim. Otobüs, otogarın çıkış kapısından geçmişti. Kalemimi çıkardım. Kitabımın ilk sayfasını açtım. Bu yolculuk ve bu kitapla değişme kararı almıştım. Okumadan önce yazmaya başladım.

“18 Nisan 2019, Perşembe. Yine, yeni bir yolculuk.”

Kitabın başındaki yazarın hayatını ve “Başlarken” kısmını hızlıca ve gülümseyerek okumuştum. Kitaba odaklandığımı da hissederek ilk cümleyi okudum. “Tüm kendi çölünde kaybolanlara…” Sanırım benim için yazılmıştı bu kitap. İç sesimle yazara teşekkür etmiştim. Ben de bu kitabın içinde bir kez daha kaybolacaktım. Bu düşüncelerle okumaya başladım. Yaklaşık kırk dakika sonra otobüs durduğunda hızlıca aşağıya inerek bir sigara içtim. Vakit olmasına rağmen aşağıda vaktimi harcamadan kitabıma koştum. Kitapta bir aşk hikâyesinden bahsediliyor olsa da oldukça eğlenceliydi. Bu durum, henüz kitabın başında olmama rağmen beni kitaba tutunmaya daha çok itmişti. Hızlı hızlı kitabı okurken nerelerden geçtiğimizin farkında bile değildim. Akşam olduğu için tepedeki küçük ışıkla kitabı okumaya devam ediyordum. Gözlerimin yorulduğunu fark ederek bir süre otobüsün camına vuran yağmuru izledim. Yavaşça toprağa inmek isteyen yağmur damlaları otobüsün hızıyla bize bir düşman gibi cama çarpıyordu. Süzülüp akacakken sileceklerin tek hareketi, gözümüzün önünden kaybolmasına sebep oluyordu. Muavin, koltuğunda uyumuş şoförün bağırmasıyla uyanarak çay getirmeye gitmişti. Yanımdaki adam da uyuyordu. Arkamızda oturanların yaptığı dedikodular da yolculuk başladığından beri bitmemişti. Sağ tarafta oturan amca ve teyze acıkmış olacak ki bir şeyler çıkarmış yiyorlardı. Şoför, belli ki sigara içecekti. Öyle de oldu. Çayı gelir gelmez sigarasını yakmıştı. Camı hafifçe indirmesinden dolayı bütün soğukluğu dizlerimde hissetmeye başladım. Sigaranın kokusu, burnumun direklerini kıracak gibiydi. Bir an olsun “Ağabey, biz de yakalım mı?” demeyi çok istemiştim. Şoför sayesinde sigara içmek istiyordum. Saate baktığımda daha önceden de bu yoldan defalarca gittiğim için tahminimce yirmi dakika sonra mola verecektik. Kalan yirmi dakika da kitabımı okumaya devam edecektim ama beş dakika kaldığında bölüm bitmişti. Yeni bir bölüme geçmemek için kitabımı bıraktığımda yine sigara ve yağmuru düşünmeye başladım. Nihayet mola verilmişti. Sigaramı içtikten sonra karnımı da doyurdum. Kalan zamanı sigaramı içerek ve yağmurun altında yürüyerek geçirdim. Yağmur hafif hafif yağdığı için fazla da ıslanmamıştım. Saat 22.30 olduğunda mola yerinden hareket etmiştik. Gece 02.30 saatlerinde yolculuğun biteceğini tahmin ediyordum. Otogardan sonra ilçeye gitmem gerekiyordu. O saatte özellikle birinin gelip beni alması gerekiyordu. Ailemi arayarak gelmemelerini ve saat 05.00’ten sonra 15 dakika arayla ilçeye gitmeye başlayan minibüslerle gelebileceğimi söylemiştim. Mola yerinden sonra otobüs hiç durmadan ilerledi ve ben de hiç durmadan kitabımı okumaya devam ettim.


Nihayet otogara giriyorduk ve hızlıca toparlandım. Her otogara girişte uyanan yanımdaki adam da uyanmıştı. Toparlanmamı görünce anlamış olacak ki otobüs durduğunda hızlıca yerinden kalkarak yer vermişti. Teşekkür ederek hızlıca indim. İndiğim an durdum ve filmlerdeki gibi derin bir nefes aldım. Mutlu olup olmadığıma karar da veremedim. Bagajdaki eşyalarımı aldıktan sonra otogarın giriş kapısının önünde sigara içtim. Otogara girdiğimde boş ve sakin bir yere oturmak için bakınırken o saatte çok fazla seçenek olduğu için kararsız kalmıştım. Uzak bir köşede sıcak, sakin ve huzurlu olduğunu düşündüğüm banka oturdum. Kitabımı açtığımda saat 02.53’tü. Kitap bitmek üzereydi. Kitabımı bitirdikten sonra son sayfasına “yeni bir ben” olarak not düşecektim. Okumaya devam ettim. Kafamı kaldırmadan bir an önce kitabı bitirmek istiyordum. Kitabın son cümlesini biraz sesli bir şekilde okumuştum. “Eser de Leyla bir kez olsun bana dokunur diye bekliyorum. -SON-” Kitabın sonunda yayıncı tarafından hazırlanan bir fotoğraf ve büyükçe yazılmış bir kelime vardı. Benim için gerçek bir sürpriz olmuştu. Kocaman bir şekilde “VAZGEÇME” yazılmıştı. Sonundaki boş sayfayı açarak yazmaya başladım.

“19 Nisan 2019, Cuma. 03.55. Her zaman olduğu gibi bu yol da oʼna çıktı. Şu an o’nu ilk yolcu ettiğimde oturduğumuz bankta yazıyorum. Bekliyorum… ‘belki bir meltem eser diye’, ‘belki bir kez olsun bana dokunur diye’, ‘belki bir gün’ diyerek… Vazgeçmiyorum, bekliyorum…"