vazgeçmek bilinçli bir eylemmiş gibi dayatıldı hepimize. peşini bıraktığımız birtakım istek ve arzularımızdan isteyerek kopardığımızı sandık benliğimizi. halbuki vazgeçmek bir özerklik değildi hiçbir zaman. bir mecburiyetti vazgeçmek. dört elle sarıldığımız hakikatin, yakıcı manasını kabulleniş ve usulca ellerimizi çekişimizdi. belki iç çekişimizdi. bizi hakikatten uzaklaştırdığını zannettiğimiz kopuşlar değildi aslında vazgeçmek, yanan ateşten uzaklaşmak için geriye doğru attığımız her adım zaten hakikate yaklaştırdı bizi. bir tercih değildi bu. mecburiyetti kabul edemesek de.

kabulleniş miydi vazgeçmeyi getiren peşinde, yoksa kabullenemediklerimizin ardında sürüklenen bir başka kabullenemeyiş miydi vazgeçtiklerimiz?

peki ya vazgeçemediklerimiz? umudun olduğu yerde mucizeler çiçek açar mı bilinmez lakin geçen her gün aleyhimize işlerken mucizelere dair umudunu yitirenler, bir gün tüm hayallerini kanırtarak çıkaracaklar uslarından. vazgeçtikleri gün, o gün olacak.