Bazı insanların söyleyebileceği o kadar şey varken susması...
Susarlar, susarlar çünkü anlayacak biri henüz çıkmamıştır karşılarına. Anlayacak kişiyi bulmak için çabalamak dersen de nafile, yalnız kalırlar sonunda.
Yalnızlık. Çok garip, değil mi? Herkes ne kadar da yalnız aslında. Aynı şekilde herkes de ne kadar korkar yalnız kalmaktan. Kabullenemez kolay kolay. Yolda yürürken bir taş çıkar ya önümüze; bazen ona takılır düşeriz, bazense o taşın yukarılara çıkmamız için gereken fırsat olduğunu göremeyiz. İşte bu fırsatları değerlendirmesini bilendir yalnızlığı kabullenebilenler.
Nedendir bilinmez insanoğlu kabullenip rahata erişmek varken nefret eder yalnız olmaktan. Kabullenme erdemine bir kere erdin mi mutsuz olmak için de bir neden kalmaz ortada. İnsanı mutsuz eden şey insanlar değil midir hep?
“Yalnızlık, bir daha kırılmayacağın ve üzülmeyeceğin bir huzurdur. Onu çekilmez yapan tek şey ise yenilmişlik duygusudur.” demiş Descartes. Ah işte, insanlar bu duyguya hükmetmeyi bir öğrenebilse... Kendini kabullense insan, başkalarının kabullenmesini sağlamak adına çareler aramak yerine.
Kendinden hoşlanmayan, kendini beğenmeyen pek çok insan tanıyorum. Başkalarının beğenisini kazanmak uğruna hayatlarını feda eden. Bir başkası olup yeni hayatlar kuran insanlar.
Bir başkası olup da beğeniler kazandı desek de kendilerini kandırıp kendileri için iyi düşünseler de bu kendini kandırmaktan öteye gidemez hiçbir zaman. Sadece mutlu olduklarını zannederler.
Sonuç olarak bu, başkalarının otoritesi altına girmekten başka nedir ki? Özgür olmak ister insan ruhu. Başka türlü bir mutluluk da düşünülemez zaten.
Bırak senin dışındaki zihniyeti. Bak kendine! Dinle bedenini, neler istediğini. Kendinden başkası olma, bak o zaman tek başına neleri değiştirebiliyorsun, en azından kendi dünyanda.
Başkasılaşmaktan kurtulmak için hâlâ zamanın var. Vazgeçme benliğinden, ideallerinden. Onlara doğru koş, çaba sarf et. Tüm dünya vazgeçmeni söylese bile umut fısıldasın kulağına yeniden; “Bir daha dene!”