Biz, kadınız. Aslında olması gereken fakat izin verilmeyen şeyler için savaşıyoruz bugün. Sokakta rahatça yürüyebilmek, mutlu olduğumuzda kahkaha atabilmek, istediğimiz kıyafeti istediğimiz saatte ve yerde giyebilmek, istediğimiz yere istediğimiz zaman gidebilmek, tek başımıza korkmadan dilediğimiz kadar dolaşabilmek istiyoruz. Fakat bunun yerine ruhsal şiddete, tacize, tecavüze uğruyor; dövülüyor ve hatta yakılıyoruz. O da yetmiyor, öldükten sonra bile rahat edemiyor, türlü işkencelere maruz kalıyoruz. 


Biz, kadınız. Okumamız gereken yaşlarda zorla evlendiriliyor, evlenmediğimizde dayak yiyor, evlenince yine dayak yiyoruz. Yemeğin tuzu az diye, açık giyindik diye, kapalı giyindik diye, güldük diye hatta hiçbir şey yokken bile şiddete maruz kalıyoruz. Ama her nasılsa hep suçlu biz oluyoruz.


Biz, kadınız. Anneyiz, ablayız, kardeşiz, evladız, teyzeyiz, halayız, çocuğuz... Biz her şeyden önce birer insanız. Her canlının hakkı olan temel haklarımız bile bize çok görülüyor kimi zaman. Dışarı çıkamıyor, evde hapis kalıyoruz. Mutlu olmadığımız insanla yaşamak zorunda kalıyor, bir de ona hizmet ediyoruz. Susuyoruz olmuyor, bağırıyoruz olmuyor. Dümdüz dururken bile bir kulp takıyorlar bize. Biz, kadınız ve her ne yaparsak yapalım birilerine batıyoruz. Aslında sadece yaşamak, yaşatmak istiyoruz. El ele olmak, sesimizi duyurmak, özgür olmak, mutlu olmak ve sadece yaşamak...