Öncelikle yazarın, kitabı anlaşılmaz düşüncesiyle isimsiz yayınladığı bir dönemin varlığını, o dönemin toplumunun düşünce tarzını ve giyotinle ilgili korkunç örnekleri kitabın başına ekleyerek yazarı daha iyi anlamama ve hissetmeme sebep olan Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'na teşekkür ediyorum.

Giyotinin bıçağı keskin olmadığı için ölüm cezasını beş kere çekip sonunda ölmek için yalvardıktan sonra kafası kasap bıçağıyla kesilen, giyotinin işini yine tam yapmaması sonucu kafasını gövdesinden ayırmak için kollarından, bacaklarından çekilen insanlar anlatılıyor ön sözde. Bu örnekler insanın kanını donduruyor ama toplumda yine de bu ceza şeklinden zevk alan ve giyotin sehpası çevresinde toplanıp el çalan insanlar varken, mahkum bu insanları "sırtlan gibi haykıran iğrenç halk" olarak isimlendirirse onu kim suçlayabilir?

Kitabın bir yerinde giyotinin, ölüm kolay olsun diye seçilen bir yöntem olduğu söyleniyor. Haydi bu bilgiyi giyotinin tadına bakmış, sepette duran bir kelle onaylamasa da kabul edelim. Kitap zaten anlatıyor sorunun ölmek değil, ölümü beklemek olduğunu; mahkemede müvekkilinin kürek cezasına çarptırılması için itiraz edecek avukatını durdurup idamı hemen kabul eden mahkumu anlatarak...

Ölümü beklemek... Ağzını açmış; seni, kurbanını bekleyen giyotine ayıp olmasın diye, intihar etmek için kullanabileceğin her eşyadan arınmış bir hücreye altı hafta koyulup asla değiştiremeyeceğin sonunu düşünmek... Ölümü beklemek... Altı haftayı atlattıktan sonra telafisi olmayan son günde değerli birisin gibi ziyaret edilmek, güzel yemekler yemek (tabii yiyebilirsen), saçının tıraş edilmesi gibi her faaliyetle kaçınılmazın çok yakın olduğunu hissetmek... Ölümü beklemek... Kafan bedeninden ayrılana kadar hissettiklerinle suçunun bedelini ödemek... Ve sonunda ölmek... Yaşamak istediğin tek yer olan hafızadan silinmek...

Kitap bana idamla ilgili ne kadar sığ düşündüğümü ve sadece tek kişiyi etkilediğini düşündüğüm cezanın, mahkumun arkasında kalanları anlatarak onların da sırtına yüklendiğini gösterdi. Yazar bana anlattı kendini, ben de anladım bu denli karşı çıkışını.