aşkı hangi yönetmenden seyredersek kendimizden payları buluyoruz. genel olarak hayatımızda yer alan hâllerinden alıyoruz. tutkumuzdan alıyoruz, acımızdan alıyoruz, sevgimizden, ayrılığımızdan... aşkı kaç kez gerçek hâlinden görmeye çalıştık? bence hep gördük; ama yabani duyguyu kabul etmedik. işte vortex!
yönetmenin 'aşk' isimli filmi değil bu kez. tutkularından rahme tutunmuşluk değil. bir pencere ile giriyoruz dünyalarına. isimlerini bile merak etmeğimi yazı esnasında fark ediyorum. çiçekli, hazırlanılmış soft bir balkonda karşı karşıyayız. sanırım alışık olduğumuz aşkı göreceğiz. uykuda sıra. sanırsın ki bir yatakta olunca bir oluyor her şey; ama değil. iki ayrı pencereden başlayan film, iki ayrı pencereden devam ediyor. yıllarca beraberliğini sürse de ayrı iki insan olduğunu anlıyorum. uyanıyorsun kulağında yas radyosu. akışta belli rutinlerin devam edeceği belli; ama yüz ifadesindeki tanımazlık bir şey anlatıyor. ding!
anne karakterimiz dışarı çıkacak. yaştan kaynaklı yavaş adımlar. uzun süren evlilik ve evin her yerinin dolu olduğu kitaplar, yazılar, ilaçlar... yavaş yavaş anlıyoruz ki baba karakteri yazardır. bir ev var ve erkeğin hayatıyla dolu. uyandığı eve dair nihayet yabancılaştığı o yüz ifadesi bizde de yerini buluyor. belirli hastalıklar kendini gösterirken oğlu görüyoruz. babayla karşılıklı annenin durumu üzerinden konuşuluyor. kendini anlatmaya çalışan anne duyulmuyor. ilk defa bu sekansta iki ayrı pencerenin neredeyse birleştiğini görüyoruz. bir kadının kararı söz konusu olunca iki erkek birleşmede problem yaşamıyor. bir şekilde rehabilite merkezine gönderilmeye ikna edilen baba ısrarla karara karşı çıkmaktadır. düşündüğü şey ise hayatının bu evle dolu olduğunu söylemek. hem de annenin de hayatı, geçmişi orada kalacakmış gibi. inandırıcı mı?
alışık olduğumuz aşk bağlarını yorumlama güçlerimiz farklılaşacaktır. gerçek dediğimiz şeyin uzağında kalıyorsa da... içimden bu kadar uzun beraberliklerin özünü sorgularken biri diğerine patolojik nedenlerle yabancılaşırken diğeri bir prosedürü gerçekleştirmiş. rahatladım. birbirlerinden bihaber dürüst olabildiler. olması gereken olduğu için çekilen acılar gibi. aşktan ölürsün, aşktan öldürülürsün, aşka ölürsün. aşkı nasıl yaşarsın?
not: sıkça haneke'nin amour filmini hatırladık. yönetmenin 'aşk' filmini pencerelerle anımsadık. oğlun yasındaki yapaylıkta yazgı filminin musa'sını anımsadım. musa sahici tabii.
kubra
2023-06-29T13:32:04+03:00Haneke filmografisinden bir iki izlemişseniz bu ne ki :)
İskender Çatalbaş
2023-06-29T02:25:16+03:00Bunu kasıtlı olarak bekletiyordum. Kendimi izlemeye hazır hissetmiyorum hala. Gaspar Noe filmlerini izlemeye başlamak için psikolojik olarak hazır hissetmem gerekiyor. Aksi takdirde tam verim alamıyorum. :D