sevgili on bir,
sen yalanlar üzerine kurduğum bir dünyadan ibarettin. şimdiyi görseydin, inan bana, hayal kırıklığı ile çökerdi omuzların. kimseyi yeniden kendine dokundurtmayacağına dair yeminlerin hepsi yıkıldı. suskunluğunun ödüllendirileceğini düşünerek yeniden zarar görmeyeceğine dair verdiğin tüm sözler üzerine yıkıldı, seni kurtaramadım. derdin seni kurtarmam olmadı hiçbir zaman, geleceğini kurtarmam için yalvardın. yapamadım.
senin üzerinde durmadım. her düştüğümde, bulanık olduğumda yokladın beni ancak kendime geldiğim anda toparlamaya çalıştım. seninle alakalı veya alakasız her düştüğümde tepeme binip susmam için yalvardın; bunun, bizi kurtaracağına inandırdın beni ancak ben çığlık atmaktan başka hiçbir şey yapamadım. ikimize de yaramadı.
seni suçlayamıyorum. çocuktun, küçücüktün. yüzünün çizgilerine gömdün tüm gülüşlerini, özgür bırakamadım seni. o ufacık gülüşlerini özgürleştiremedim. sen de beni batırmayı seçtin, hakkımı verdin. senin için yalanlarla kurduğum duvarlar, tuğla tuğla üzerime yıkılmaya başladı böylece. şimdi seninle karşılıklı duruyoruz çokça, aramızda ağzı yırtılırcasına bize gülen bir silüetle. geçmişimiz ona dönüştü, biz bir olduk. o koca, sivri dişleri arasına aldı bizi, sivri ve bizi günahlarımızdan arındıracağını düşündüğümüz sularıyla ıslanmış dilini hissettik. ve yutkundu.
karanlıktayız, sana korkma, diyemiyorum. kork ama midesinde kıvrandığımız silüetten değil. benden. çünkü ben, bizi yine mahvedeceğim. hep yaptığım gibi.
beni affet, zararlarımı daha önce öpemediğim alnından öperek, seni avutarak telafi etmeye çalışacağım ancak benim telafilerim hiçbir zaman işe yaramadı. umutlanma, bizim yolumuz diğerlerinin ışıklı yolundan çoktan ayrıldı.
sana ilk kez anlatıyorum, seni ilk kez anlatıyorum. artık rahatça uyuyabilirsin dut ağacının gölgesinde çünkü seni o bahçeye gömdüler. beni de üzerine defnedecekler, yüzüstü biçimde!