"Ne olaydı, şu gönüle huzur veren yerde büyük bir şehir olsaydı."

 Hz. Süleyman



Bursa, kendisine bağlı ilçe kuruluşları, kale tepesi, Gemlik, Mudanya, İznik Gölü, Uludağ, Cumalıkızık, külliye ve türbeleri ile gerçekten büyük şehir. Terminalden ulaşım, otobüslerle kolay ve rahat. Yalova üzerinden feribot seferleri devam ederken yakın zamanda Osman Gazi Köprüsü de hizmete girdi.


Halk arasında bilinen Bedri Rahmi Eyüpoğlu tarafından Nazım Hikmet'e, ceza evinde kalırken ithaf edilen şiir, "Bursa'nın ufak tefek taşları" Zülfü Livaneli'nin şarkı formatında seslendirdiği güzel bir dinletidir. 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunda önem arz ediyor. Zeki Müren'in mezarlığı, Müzeyyen Senar'ın ruhu Bursa'nın temel direğidir musikimiz açısından bakarsak.

Merkeze tramvay kuruldu. Müzeleri yeni yeni duyuluyor. Fakat tam manası ile tanınmadığını, insanların yakın yer diyerek kaçtığı, tercihen ticaret merkezi duruşunun olması ve İpek Yolu ayağı münasebetiyle öbek öbek kalabalıkların günübirlik hızının gölge düşürdüğünü düşünüyorum. Geçtiğimiz aylarda terör ile burun buruna gelmesi tekrar sahip çıkmamız gereken mirasımız dedirtti mi?


Talha Uğurluel'in gezi anekdotlarında devlet rehberi çıkmış gençlerin "Burada Ulu Camii gezdik, iskender yiyoruz, döneceğiz." demesine cevabı şudur: "Bursa, Ulu Cami'den mi ibaret?"

Darende Tarikatı'nın köklerinde liderlik eden bağ, Somuncu Baba'ya dayanır. Fakir halka ekmek dağıtan fırını gizli bir dergah aleminin dünyevi dokunuşudur. İstanbul Üsküdar'a irşat ehli alimi, tekke müdavimi duası ile yetiştirilen Aziz Mahmud Hüdai'nin hocası Üfdade Hazretlerinin türbesi de buradadır.


Diyenler olur illa ki, Bursa'yı zaten Evliya Çelebi rüyası üzere seyahatnamesinde anlatmış.


Tarih değişen, yenilenen, gizlenen, bir o kadar da tehlikeli unsurlar taşır. Ne yazık yeşilliğe, zeytine STK yetmemektedir. Kızılderililerin "para ve beyaz adam" atasözü tabiri, ahilik bilincinin kayıp gitmesinden dolayı, mimari restore hataları, betonlaşma bize şunu düşündürüyor: Gerçek ile dayatılan, gelenekçi ve modernleşme çelişkisindeki savaş, insanlığın iç yolculuğundaki ayrımdır. Yani "memories of with remember yourself, so walking the future." Geçmişin, anılarınla kendinin geleceğe yürüyüşü. Uzun bir cümle farkındayım ama anlatmak istediğim sadece yaşadığımız değil, bizden önceki yaşananları da yaşatmak.


Aslında beni Bursa üzerine deneme yazısı almaya iten güç, Edirne'ye gittiğim kulüp ile İznik Gölü ve Cumalıkızık bölgesine ziyaretimiz. Çünkü şehrin merkezine çocukluğumdan beri gitme imkanı buluyordum.


Tamamen keyfî, saha çalışması niyeti ile yeniden bir pazar sabahı 6.00'da Pendik'ten Esen Tur aracı en son beni aldı ve yola çıktık. Alıştım yolda olmaya, bu sefer sinirlendiğim için değil, motivasyon duyguları kabarıyor içimde.



Vardığımız yer (feribot ile) Yalova'dan Orhan Gazi istikametinde Cumalıkızık. Hacı Osmanlı Sofrası'na köy kahvaltısı için ahşap merdivenlerden çıktık. Yetkili arkadaş Eskişehir'e gidemediğim için temsili magnet armağan etti. Çiğ börek aramadım dersem yalan olur. Çay, pişi (Artvin), yoğurtlu kırmızı lahana salatası, peynir, zeytin, reçel, klasik domates, salatalık... masayı süsleyen şahane bir donanım vardı. Ancak alerjim olduğundan yumurtadan yapılan omleti yemediğim için kendi hakkımı eşlik eden arkadaşlara bıraktım.

Bizimle ilgilenen Mesihan Hanım ile hoş sohbetimizi ayaküstü gerçekleştirip ayrıldık. Lavabolar için ayrılan alanın üst çatısında duran televizyon vardı. Hafızamda Yılmaz Erdoğan'ın Vizontele filminde ilk kez televizyon ile karşılaşan halkın kerpiç duvar üstünde antenlerle uğraştığı sahneyi canlandıran siyah beyaz ekran nostaljisi. Görünce o meşhur espriye hep beraber güldük doğal olarak.


Yola devam ediyoruz. Rehberimiz Bursa'da ikamet ettiği için Cumalıkızık içinde dolaşırken bize eşlik etti. Meydan Çarşı Çeşme önünde durduk. Halk efsanesi: Aile kurmak isteyenlerin kısmeti açılsın diye iki kere çevreyi turlaması gerekiyormuş. Her cuma toplanılan caminin barınması ve kızık, yörenin bileşik ismi Osmanlı Oğuz Türklerinin Kızık boyundan gelmelerinden kaynaklanıyor.


Unesco Dünya Mirası listesine dahil edilmesi güzel bir haber. Arnavut taş kaldırımları (eskiden kanalizasyon sistemi yok) yağmur sularının birikinti yapmaması için kurulmuş. Hala Bolu'yu andıran cumbalı evleri korunuyor. Cumbalı ev demek binanın üst katının balkon mantığında çıkıntılı olmasından ileri gelir. Küçük Emrah'ın Kınalı Kar dizi çekimlerinden sonra görmeye rağbet artmış.

Cin Aralığı, Yunan askerlerinden kurtulmak için Osmanlı askerlerinin gizli geçit açmasını temsil ediyor. Halk efsanesine göre de kötü enerjideki diğer canlıların kovulmasını sağlıyor. Minik dere kıvrım kıvrım akıyor taşların üzerinde sekerek. Davul zurna çalan çingeneler harçlık koparmaya çalışıyor. Küçük çocukların sigaraya alışması hoş değil, yürek dayanmıyor. İtfaiyesi ve meşhur Merkez Camii nostaljik görünüyor. Hemen yanında Kardelen Kestane Şekeri yörenin lezzetlerinden. Dönüşte ahududu şerbeti içerek İznik Gölü'ne devam ediyoruz.


Kahve için durakladığımızda keyif alamadık, makineyle yapılan ticari kahvelerden tat alamıyorum. Çayın kalabalıkla arası iyidir. İznik'te Romalılar, Selçuklu Devleti, Haçlılar, nihayet Osmanlı hakimiyetinin izleri var. Yoğun olarak rehberimizin Bursa hakkında söylediklerini yazamayacağım. Donanımlı olduğuna hemfikiriz. Ancak Emir Sultan üzerine kıssadan hisseler araştırmalıyız. Ulu Camii sütunlarına işlenen güneş sistemi gözler önüne seriliyor, Batılı isimlerden çok önce adım atıldığı hakikat.

Tarihi Maksim Gazinosu'nun sadece tabelası karşılıyor sizi şimdilerde. İznik Meydan Çarşısı çok büyük. Mutasavvıf Eşrefoğlu Rumi ve diğer sandukalar, Çandarlı Halil Paşa, Nilüfer Hatun İmareti, Süleyman Paşa Medresesi, Orhan Gazi Ayasofya Müzesi, II.Murad Hamamı, Şeyh Kutbettin Camii, Yeşil Camii bu topraklarda yerini edinmiş.


Mevlid Kandili dolayısı ile manevi bir ruh sinmişti. Gölde küçük bir yerleşke var çay içmek için mola verdik. Helva kavurmuşlar, renkli fincanlar çok zarifti. 23 Nisan 2017 özellikle yorgun temaşalardan sonra devletimiz açısından fazlasıyla değerli. TRT müzik kanalında Mustafa Keser'in şarkı söylediği eski bant yayın kayıtları yayınlanıyordu. İbrahim Tatlıses çıktı ardından. Yorumlanan türkü, "Yeşil ördek gibi daldım göllere".


Yüzüme vuran gün batımı Van Gogh tablosunu andırıyordu. Otobüsün en ön camından fotoğraflamaya çalıştım. Karamürsel sepetlerini ve çini sanatını es geçmeyelim, buraya özgü el becerilerinden.