Ölüm gibi bir şey bu gurbet. Belki de tek farkı bir yerlerde nefes alıyor olman! Özleniyorsun; yakınların her sofraya oturuşunda seni anıyor belki, fakat hayatta olduğun için ağıt da yakmıyorlar ardından. Sen yoksun ama zaman akıyor, üstelik yokluğuna inatmış gibi daha hızlı. Hani gurbettesin diye biraz ağırdan alsa ne olur, diye düşünüyorsun kimileyin. Mevsimler daha uzun sürse; ilkbahar 6 ay olsa mesela, kışlar hadi yine 3 ay olsun, çok da üşümesin insanlar! Diyelim bir düğün olacak, sensiz kurulacak horon halkasına dahil olma ihtimalini düşünerek az oyalansa ya hazırlıklar. Gelinler takmasa duvağını sen dönmeden, damatlar katılmasa halaya, beklese tüm şenlikler, tüm halaylar sen gelirsin diye...


Sen gelirsin diye eskimese çocukluğunu geçirdiğin evin damı, maviye bile olsa boyanmasa duvarlar. Biliyorum hayatına devam etmeli geride kalanlar ama annenin yüzüne çizgiler inerken biraz merhametli olsa ya zaman! Ninen düşmese yatağa mesela, sen nasıl bıraktıysan öyle bulsan döndüğünde… En son sarıldığın hali ile kalsa sevdiklerin...


Fakat kalmıyor hiçbir şey bıraktığın gibi. Uzakta olmak bir yana seni en çok yaralayan da kaçırılan zamanı telafi edemeyecek olman!

Orada değilken sensiz yaşanan yılların onlarda bıraktığı izler sana ne de yabancı. Bir araya gelseniz, kaybettiğin zamanda diyelim ki kardeşinin alnında oluşmuş bir yara yabancı sana. Sen yokken doğmuş çocuklar yabancı, dikilen fidanlar, yeni alınmış giysiler, restore edilmiş evler yabancı.


Eşya hadi neyse de anılara yabancı kalmanın telafisi yok. Yok işte. “Hatırlıyor musun o gün ne çok gülmüştük” diye başlayan bir cümleye vereceğin tek cevap “hatırlamıyorum”dur. Çünkü yoktun! Sensiz yaşanmış yılların tüm izleri sana ait olan evlerde, kardeşlerinin saçında, annenin yüzünde ve babanın omuzlarında. Ve sen yoktun, tanık olmadın!


Tanık olduğun hayatta ise iyisindir. Yakınların bunu bilir ve mutlu olur. “Çok şükür sağlık olsun” derler. “Çok şükür” dersin. Ama bazen sadece iyi olmanın yetmediğini bilirsin. Orada iyi olmak istersin. O havayı solumak istersin, orada uyanmak, orada var olmak...

Yaşadığın yerde güzellikler vardır, yemyeşildir etrafın, kuşlar ötüyordur. Bazen “ohhh dersin hayat güzel” ama ardından o söz eksik olmaz kalbinden “memleket gibi”!


İyisin evet ama izlediğin filmlerdeki tonton amcalar ölürken yahut gençken dinlediğin şarkıların yerini yenileri alırken ve kimse artık öyle şarkılar dinlemiyorken, sen biraz daha silikleştiğini hissedersin fotoğraflardan. Sanki hiç olmamış gibi yokluğuna da alışıyordur insanlar. Sen ise bir rüyadaymış gibi, üzerine karabasan çökmüş ve çığlıkların duyulmuyormuş gibi derinden bağırırsın:


Ben de vardım, oradaydım, silemezsin beni zaman...