Ihlamur kokulu sabahların
bir gençlik ölümü getirdiği
yağmurlara açtım gözlerimi.
Yalnızlık yüzyıllardan beri
o kuru ve mutlu görünen kalabalıkların
en sadık ve kuduz hayvanı
ve yağmur ıslatır
ürkek, güçsüz kalabalıkları
ıslanır sahici olmayan güç hevesleri
yağmurda sevgilinin elini tutmamış kadar
kötücül hırslar esir alır
gökkuşağı bezeli dostlukları
-dostluklar ki acının her rengine teşne değil mi?-
Dünya yağmurlu bir sabahın getirdiğiyle
yeniden tanımlanıyor
çıplak omuzların taşıdığı anlam farklılaşıyor
yaprakları ıslatan çiğ kokularına tanıklık ediyor
gözlerim özenle seçilmiş yalnızlıkların penceresinden
Yangından rüzgarın kopardığı bir közdür yüreğim
yağmurlu bir sabahın dindiremediği
Yüreğim! Acılara mahir oldun diye mi
alevinin sönmeyişi?
Paslı bir zebercet taşı takıyorum bileğime
ölüm paslandırmasın diye yüreğimi
bileklerim fışkıran kanlara tanıklık etmesin diye
Aşkımı ve inancımı lehimlediğim çelik
bir katre suya hasret nicedir
hasret dinsin, boran bitsin diye
şemsiyesiz çıkıyorum yağmurlu bir sabaha
aşkımı ve inancımı alıp sırtıma
o yıpranmış omurgamı dineltiyorum
Dineliyorum,
gök arınsın küfünden,
cesetlerin kokusu dinsin,
suyun sızısı bilinsin diye.
Ve dinelişim bir suç çağrışımı oluyor böylece
resmi evraklarda, mühürlü belgelerde,
sabahın yağmur getirdiği sokaklarda
belki de acının her rengine teşne dostların arasında.
Hilmi Bedrioğlu
2021-12-21T20:31:05+03:00Güzel şiir.