Çınara gittim bugün. Gezmek içindi galiba. Belki de hatıraların görünmez ipleri çekiyordu beni. Tevekkeli değildi o halde ayaklarımın ısrarla beni incir ağaçlarına doğru çekmesi.


Ortaokulun son sınıfındaydık ve benim sevdiğim bir kız vardı. O da beni seviyordu sanırım. Ama ikimiz de bunu söyleyecek yaşlarda değildik. Öyle bilirdik ki biz, sevgililik denilen şey, anca yirmi yaşındakilerin yaşayabileceği bir şeydi. Bizim yaşımızdakiler, hissettiklerini sadece en yakın arkadaşlarına söyler; o da gidip kızın en yakın arkadaşına söylerdi. Sonra bir hafta kadar bir söylenti bulutu dolaşırdı "duydun mu, bu oğlan şu kızı seviyormuş" diye, o kadar. Ve olay burada biterdi. Çünkü sevgililiğin ne olduğuna dair hiçbir fikrimiz yoktu. Filmlerde gördüğümüz kadarıyla sevgililer el ele tutuşuyor ve öpüşüyorlardı mesela. Oysa bizim elimiz, yanlışlıkla bile bir kızın eline çarpsa, ateşe düşmüş gibi oluyordu. Ve öpüşmek de ne kelime, "seni seviyorum" sözünü bile söylemekten acizdik biz. Küfürlü konuşmaktan, kavga etmekten, saatlerce maç yapıp leş gibi ter kokmaktan ve daha nice şeylerden utanmazdık ama seni seviyorum demekten ölümüne korkardık.


Sınıfça çınara gelmiştik o gün. Piknik yapacaktık. Sevdiğim kızla benim aramda gizli bir anlaşma var gibiydi. Her ikimiz de mutlu bir sevinç dalgası içinde, uçarı davranışlar yapıyorduk ve tüm bunların sebebinin, birbirimiz olduğunu anlıyorduk. Sevdiğim kız -isterseniz adı Jülide olsun- yani Jülide, yaptığı sarmadan ikram ederken benim olduğum taraftan başlıyordu dağıtmaya ve ben, bu incecik farkı hemen anlıyordum. Diğerleri karınlarını doyurma telaşındayken ben, sevdiğim kızın ellerinin değdiği sarmayı, dünyayı durduracak denli bir ağır çekimle yiyordum. Ve Jülide, "düşersin kııız" sözlerine aldırmadan, bir coşkunlukla ağaca tırmanıyor; yakar top oynarken de özellikle beni vurmaya çalışıyordu...


İşte bunları anımsıyorum şimdi. İnsanın sevildiğini, yakar topta hedef yapılmasından anlıyor olması belki size tuhaf gelecektir. Ya da plastik bir kabın içindeki sarmaların sizin için yapıldığını, sarmayı alan üçüncü kişi olmanızdan anlamanız.


Yakar top oynadığımız çayırlık alan önümde uzanıyor şimdi. Jülide'nin, sadece yarım metreden beni vuramayışını hatırlıyorum. Aniden öyle bir eğilmiştim ki top, bir santim üstümden akıp gitmişti. Şimdi düşününce "keşke, daha ilk atışında vurulsaymışım" diye kuruyorum kafamda. Hüzünle karışık bir gülümseme var yüzümde. Bu duyguyu tarif etmem zor. Kalkıp, incir ağacının yanına gidiyorum. Jülide işte tam da bu dala tutunup çıplak ayakları ile tırmanmıştı. Ellerimi, ayaklarının değdiği yerlerde gezdiriyorum nedense. Belki ağaç, ondan bazı izler saklamıştır gibi bir his dolaşıyor içimde. Ellerim, ayaklarının gezindiği yerlere değince, ısınmaya başlıyor. Yine o tarifi zor gülümseme, ellerimden yüzüme tırmanıyor.





27 Şubat 2023

Gültepe