dağların uyanıp göklere büyüdüğü vakit

-ten beri ben içimi içime küçültüyorum

diyorum ki bir dünya kurayım çocuğum sana

ve böyle böyle içim içime sığa

ne yazık yeniden başlanmıyor yaşamaya.


dilimi bir torba gibi büzüyorum nasıl desem

kalbim bir buz kütlesi gibi donup kırıldığında

işte böyle böyle hissettikçe ben

bir dünya kuruyorum çocuğum sana.

önce nazik olmayı öğreteceğiz insanlara

birbirlerine karşı, hayvanlara ve toprağa

ve çokça bonkör olmayı -beton yığınlarına-


nehirlerin buluşup okyanusa aktığı vakit

-ten beri ben seni çok seviyorum

ve bunu sana hep söyleyebiliyorum

omuzlarına iki melekten evvel kurulan ne varsa

bırak benim omuzlarıma, artık ben taşıyorum.


dilimi bir torba gibi büzüyorum nasıl desem

söyleyeceklerim ana dilimde kaybolduğunda

işte böyle böyle sessizleştikçe ben

bir dünya kurmalıyım çocuğum sana

sen de dönüp sormalısın yalnızlığına

aciz mi insan doğayla duayı birbirine karıştırdığında?


tohumların çimlenip ağaç olduğu vakit

-ten beri ben seni çok istiyorum

ah sana bunu anlatmayıp da ne yapsam

ki sen böyle böyle varlığına alışsan

ne yazık kendisinden kaçamıyor insan.


kalbimi bir torba gibi büzüyorum nasıl desem

çocuklar böyle üzülüp ağladığında

işte böyle böyle insan oldukça ben

bir dünya kurabilir miyim bütün çocuklara

ve sana, göğsüne yedirdiğin mutsuzluğundan

ayırsam seni. ah saklasam seni koynumda.

ve kimse kendi kendine bir mezar olmasa.


bitkiniz doğru soruları sormaktan 

yanlış insanlara.


nefretle kaynayan kanım buharlaşıp uçtuğunda

bütün bu öfkem, kusturduğunda bile beni dünyaya

ben seni çok seviyorum. sen de yaşamayı böyle sev.

ben seni çok istiyorum. sen de yaşamayı böyle iste.