yakıyorum kendimi çürümüş güzel bir köşkü yakar gibi sarhoş ıslığında gölgelerin

aç bir çocuğun ıssız kemiklerinde benim duyulmamış bir şarkım vardı.


elleri şeytanın yakasından düşüyor dünyanın ayakları kesiliyor güzellik yolundan başka şarkıları tıkadılar kulaklarıma sonra, zorla, aç bir köpeğin ıssız gözlerinden üşüdüm beyaza sağır bir kar yağıyor şimdi ömrüme, yankısız soğuk duvarların içinde hıçkırıklar yumak yumak kedileri kaçırtan beş para etmez ciğerleri boşluğa dolmuş hava diye solunan utancın.     

başaklar susturuldu barkot gürültüsü şimdi her tanede ve her şeyde bir paha vebalanmış bir ortaçağ şehriyim yakıyorum beni oluşturan bütün benleri kendi hükmümü verdim ben de sağırım kelle uçuran giyotin satırları gibi ağırım, çok kafalarım benden ayrıldı döndü ve yuvarlandı.     

dır dır edenlerim oluyor 

diretenlerim, direnenlerim, 

drenajlarım, patinajlarım, kiliselere kitleyip yakıyorum ne kadar varsa benden, hepsini, kendi kendimi boşalttım boşluğa, oysa, bir şarjor dolusuydum karanlığımın alnına, kendimi kendim de duymuyorum artık dünyayı da sizi de barkotları da


döndürün çelişki çarklarınızı dünyanın tüm yeni çatıları uçtu benim gözümde yakıyorum kendimi, serpilmiş gürbüz bir tarlayı yakar gibi benim gözümde yangın, dumanı hayallerim, desenlerim,    

nakışlarım, ben düşümü güzellikle oyaladım renk renk, hayat ise kalbimi oyalıyormuş meğer hep sökülüp durdu ne düşündüysem ulu saflık uğruna, 

inanma kalbinin kasnağına, aslolan feleğin çemberindeki yazma, diyesim var yakıyorum kendimi.  

canımın ipliğini kaderin iğnesinden geçirip dikiyorum yırtığını ruhumun, her şafakla yeniden sökülüyor, yoruldum. 

her dem ergen isyanımın bakir ateşinde yoruldum yakıyorum kendimi, annemin kutsal kızlık küllerine özenip, yakıyorum kendimi temiz tüllerine karışıp, annemin gelinliği, tertemiz bir nedendi bana, saf alevler yıkasın beni, su da kirlendi.



saflığın soylu evi beyazdı, ala boyandı, çatılar kiremiti, bacalar dumanı yadsıdı, bu dünyada beni karşılıksız, bir annem kutsadı.  

beni avare terzi yerine koyan dünya! iplik de senin, iğne de, öyle mi?  

felek de senin çember de senin yazma da oya da öyle mi? 

ama isyan benim, istenç benim, beni kendimden ayırıp beni de başka eden yine sendin. yakıyorum kendimi bütün dallarımı, köklerimi. yağma görüp satılmış, söndürülmüş, uzanınca bir hayale gövde gövde sökülmüş, kurumuş ve rüyasız ağaçlar dolu tenimi yakıyorum kendimi,  

kendimi kendimden boşaltıp çürümüş güzel bir köşkü yakar gibi, kayıtsız, aç bir çocuğun ıslığında vakur ve bütün şarkılarına onların sağır,

yakıyorum kendimi ve safça safça yakıyorum kendimi bir dünya dolusu kül değil mi dönüp duran bu devran?   

toprak toprağa, küller küllere, toz toza.