''Bir çoban hakkında bu hikâye. Daha ben çocukken, ailece yaptığımız bir köy ziyareti sırasında, bir başka çobandan dinlemiştim. Babamla çobanın sohbeti sırasında, kulak misafiri olmuştum. Büyüklerin yaptıkları sohbetlerde anlatılan hikayeleri can kulağıyla dinlerdim. Bu hikayeleri diğer çocuklara anlattığım zamanlar kendime büyük bir saygı duyuyordum. Hikayeleri diğer çocuklara anlatırken kendimi bir yetişkin olarak görüyordum. Onlar da hikayeleri bir yetişkinin anlatmış olduğunu biliyor, bir yetişkine gösterilen saygıdan benim de payıma düşeni almamı haklı buluyorlardı. Bunun içindir ki şu an bile o hikayeleri her bir sözcüğünü hatırlamam ve bu hikayeleri defalarca anlattığımdan dolayı artık ezbere bir anlatım tarzı benimsemiş olmam yadsınamaz bir durum olacaktır.
Hikâye bu ya, çoban, karun kadar zengin bir çobanmış. Bütün zenginliğine rağmen iki tane koyunu varmış. Bütün ahali çobanın zengin olduğunu ve hiç durmadan çalıştığını biliyormuş. Biliyorlarmış fakat neden hâlâ iki koyunu olduğuna bir anlam vermiyorlarmış. Ahali, kendi arasında tartışırken, “İki koyunu var, ama altını çok”, kendisinin bakmakta olduğu iki koyunu var ama başka köylerde onun sürülerine çobanlık edenler varmış.” gibi tartışmalarla çobanı asla dillerinden düşürmüyorlarmış. Bütün bu tartışmalar sürüp giderken çoban sadece koyunlarına bakıyor, bu koyunların üstüne titriyormuş. Köy halkı onun çobanlığa devam etmesinin nedeninin bu iki koyun olması ve altınlarının koyunlarının yününden yaptığı keçe kepeneğine sakladığı dışında doğru bildiği bir şey yokmuş. Bunlar dışında bütün söylentiler halkın uydurmasıymış.
Çok uzak köylerden çobanlığı öğrenmek isteyen bir çocuk bizim çobanın kapısını çalmış. Çoban, bu çocuğa bildiği her şeyi öğretmeye karar vermiş. Çocuk, çok zeki bir çocukmuş. Kendi köyünde bütün çobanlar, onun bir gün köyün bütün sürülerine bakabilecek yetenekte olacağını düşünüyormuş. Bütün bu beklentilere rağmen çocuk, daha fazla öğrenmek için ve ülkedeki en iyi çoban olabilmek için bizim çobanın yanına gelmiş. Burada eğitimini tamamladıktan sonra da başka çobanlara gidip öğrenebileceği başka bilgiler olup olmadığına bakacak, bütün ülkeyi baştan sona gezecekmiş. Çocuk, bizim çobanın yanında eğitim görmeye başladığı ilk günden bu yana 2 yıl geçmiş. Çocuk hala eğitiminin tamamlandığına inanmıyor, çoban, çocuğa daha fazla bir şey katamayacağını düşünüyormuş. Çoban, çocuğu başından savmaya ve koyunlarıyla daha fazla ilgilenmeye karar vermiş. Çocuk bunun farkında olduğu için bir at yakalayıp, çobanın koyunlarının yanına getirmiş. Çocuk demiş ki “Bu at, ne zaman iyi bir binek olma yolunda eğitimini tamamlarsa ben de o zaman gideceğim.” Çoban mutlu olmuş. En azından, çocuk artık gitmekten bahsediyormuş ve bu da çoban için yeterliymiş. Çoban, atın bütün eğitimini kendisi vereceğine dair söz vermiş. Tamamen binilebilir evcil bir at haline getireceğine dair de söz vermiş. Bu eğitimi verdiği sırada koyunlarına çocuk bakacakmış. Keçe kepeneği de çocuk giyecekmiş. 2 yıllık birliktelikten sonra çocuğa kendi oğlu kadar güveniyormuş. Çocuk iki yıl çobanla beraber koyunları yayarken, çobanın bu koyunları yayarken nasıl bir yol izlediğini öğrenmiş. Fakat hiç koyunlarla baş başa kalmamış. İlk defa tek başına bütün sorumluluğu kendi üzerine aldığını fark etmiş. Eğer bir sorun olmazsa bu süreçte, eğitimini tamamladığına dair hiçbir kuşkusu kalmayacakmış.
Keçe kepeneği sırtına geçirmiş ve başlamış her gün sabahın en erken saatlerinde iki koyundan oluşan sürüsünü yaymak için köyün etrafını gezmeye. Halk, çobanın nasıl olmuş da koyunlarını bir başkasına verdiğini merak etmiş. Bu merak günden güne artıyor ama hiç kimse çocukla bu konuda konuşmaya çalışmıyormuş. Çobanın ne kadar ağzı sıkı biri olduğunu biliyor, çocuğu da bilinenlerin dışında kimseye bir şey anlatmaması yönünde tembihlediğini düşünüyorlarmış. Çocuk gezerken çok yorulduğunu fark etmiş. İki yıl biriyle beraber gezerken her şeyin iyi gitmesinin pek mantıklı olduğunu ama yalnız gezerken biraz yardım alabileceği hayvanlarının olması gerektiğini düşünmüş. Pazara inmiş. Aklında sadece eşek almak varken, bir civciv almış. Civcivin bulunduğu yerde böcekleri yemesi, büyüyünce de kesilmesi yararlı olurmuş. Satın almadan önce bu kadar detaylı düşünememiş tabii ki. Çünkü civciv o kadar güzelmiş ki, onu almak ve hiç yanından ayırmamak istemiş. Eşek için de parasının yetmeyeceğini düşündüğünden pazarlık etme yoluna başvurmuş. Eşek için kıyasıya pazarlığa girdiği adam, tek bir soruya cevap vermesi halinde, onun istediği fiyattan eşeği ona satabileceğini söylemiş. Çocuk kabul etmiş ama bir şart koşmuş. Soru çobanla ilgili olmayacakmış. Adam kabul etmiş ve keçe kepeneğin içinde ne kadar altın olduğunu sormuş. Çocuk, eşek için vereceği dışında başka altının olmadığını söylemiş. Adam, “Olur mu öyle şey? Çoban altınlarını kepeneğinin içinde saklar ve asla kepenekten ayırmaz” demiş. Çocuğu yalancılıkla suçlamış. Çocuk, çoban hakkında sorulan bu sorunun cevabını veremeyeceğini, kepeneğini çobandan aldığını, ama içinde başka altın olmadığını, ona yalan söylemek için hiçbir nedeninin olmadığını söylemiş. Adam, çocuğa ne kadar inanmasa da bu bilgiyi halkla paylaşma gereği duymaya başlamış. Çocuk eşeği ve civcivi alıp tekrar gezinmeye devam etmiş. Çobanın, halkın inandığı gibi zengin olmadığı söylentisi bütün köye yayıldıktan iki gün sonra, çoban eğitmeye çalıştığı atın, çobanı tekmelemesi sonucu ölmüş. Koyunlar çocuğa kalmış.
Bir gün, bir koç almak için çocuk, pazara yine inmiş. Eşeği aldığı adamla, koç almak için tekrar pazarlığa tutuşmuş. Adam bu sefer dalga geçmek için aynı soruyu sormuş ve istediği fiyata cevabı verdikten sonra satabileceğini söylemiş. Çocuk, kepeneğinin içinin altınla dolu olduğunu söylemiş. Çobanın öldüğünü ve çobanla ilgili bütün sırları açıklayacağını eklemiş sözlerine. Bütün halk bu soruları soru başına bir altın vererek sorabilir, altının karşılığında sordukları soruların cevabına erişebilirmiş. Köy halkı, çobanın eski evi olan, şimdilerde çocuğun yaşadığı evde toplanmışlar. İçeriye sıra halinde giriyorlarmış. Sorularını soran, altınını veren, cevabını alıp evden çıkıyor, eve de diğer soru soracak olan bir başkası giriyormuş. Garibanlar da belki merak ettiklerimizi, çıkan kişilerden duyarız diye oraya kadar gelmişler. İçeride olaylar şöyle gelişmiş; giren kişi sormuş, çocuk cevaplamış,
-Çoban bir karun kadar zengin miydi?
-Karun kadar zengin miydi bilmem ama dünyanın en zengin insanı olduğunu sana söyleyebilirim.
Soran kişi, altını verip çıkmış dışarı. Arkasından bir diğeri girmiş.
-Çoban altınlarını hep kepeneğinin içinde mi sakladı?
-Çoban sahip olduğu bütün altınlarını kepeneğinin içinde saklardı.
Bir sonraki adam birkaç altın karşılığında birkaç soru sormak istemiş. Çocuk kabul etmiş ama bu soruların hepsinin birbirinden farklı konularda olması gerektiğini, aynı şey hakkında bilgi edinmek için birbiriyle ilişkili sorular olmaması gerektiğini eklemiş. Adam, anladığını belirtmek için kafasını sallamış.
-Çobanın neden evlenmedi?
-Koyunlarını çok sevdiğinden.
-Çoban neden bu kadar ketum ve ciddi bir insandı?
-İnsanlar ona saygı duysun istiyordu.
-Çobanın neden sadece iki koyunu vardı?
-Birisi yünü içindi. Çok güzel yünleri vardı. Ona layık bir koç olmadığını düşünüyordu. Eğer onun kötü yünlere sahip bir yavrusu olursa bu çobanı kahrederdi. Bundan dolayı asla çiftleştirmedi onu. Diğeri çok fazla süt veriyordu. Onu da çiftleştirirse, az süt veren bir yavrusu olması çobanı kahrederdi. Bundan dolayı onu da çiftleştirmedi. Onun çobanlığa olan sevgisi, koyunlarına olan sevgisi yüzündendi. Onları o kadar çok seviyordu ki, çobanlığa, onlara sahip olduğu için devam ediyordu. Bundan dolayıdır ki sadece iki koyunu vardı ve onları çok severek öldü.
Adam, sorularına devam edebilecek kadar altını olduğunu söyledi. Çocuk bütün sorular bittikten sonra, hâlâ aklında kalan soru varsa sorabileceğini, isterse yanında kalıp diğer soruları dinleyebileceğini söyledi. Adam kabul etti ve gelen her köylünün sorusunu ve çocuğun onlara verdiği cevabı dinledi. Çobanın ne yediğini, günlük işlerini, hangi koyunu daha çok sevdiğini, koyundan başka nelere sahip olduğunu, sabah kalktığında ilk ne yaptığını, koyunlardan nasıl yün kırktığını, koyunları nasıl beslediğini, koyunları nerelerde yaydığını sordular. Soruların hepsi de çobanı taklit etmek için yapılacaklar listesi oluşturmak amaçlı sorulan sorulardı.
Bütün sorular bitince adam bunların hiçbirini merak etmediğini, sadece son üç sorusu olduğunu söyledi. Çocuk kabul etti. Sorularını sormasını istedi.
-Çoban hakkında merak edilenler karşılığında alınan altınlarla kepeneğin içini doldurmak, çobanın fikri miydi?
-Evet. Çobanın bütün maddi zenginliği kendisi hakkında merak edilenlerdi.
-Çobanın manevi zenginliği neydi?
-Çok zekice bir soru. Kendi sorunla ilişkili değil ama benim cevabımla ilişkili bir soru sorarak, aynı yolda üç benzer cevap almak istiyorsun. Çoban mutluydu. Altın umurunda değilse, kepeneğin içinin altınla dolu olup olmaması seni rahatsız etmiyorsa, o zaman altın dolu da diyebiliriz. Sonuçta, bugün bu kepeneğin içi altınla doldu. Çobanın yıllarca kazandığı saygınlık ve gizemli yaşantısı sayesinde oldu. Birikim, birikimdir değil mi? Sadece birikimini neye ihtiyaç duyduğunla yapman gerekir. Çobanın altınlara ihtiyacı yoktu. Bugün ise gizemli bir adam olmaya ihtiyacı yok.
-Çobanın koyunları hakkında inandıkları gerçek mi?
-Hayır. İkisi de diğer koyunlarla aynı özelliklere sahipti. Bunu da sana açıklayacağım. Çobanın sadece iki koyunu vardı. Birinin yünü çok güzel, biri bütün koyunlardan daha fazla süt veriyor diye inanıyordu onlara. Bu inancı bütün köy halkına yayıldı. Sadece iki koyunu olduğu halde geçinebilmesine halk şaşırıyordu. Halk, onun çok zengin olduğu için bunu başardığına inanıyordu. Bütün zamanını koyunlara veriyor, onlardan geçimini sağlıyordu. Yetinmeyi bilmek onun tek zenginliğiydi. Bu halkın anlayamayacağı bir durumdu. Çoban, bu anlattıklarımın dışında, yeri geliyor aç kalıyordu. İstese ve çabalasa çoktan sahibi olabileceği bir zenginliğe sırtını dönüyordu. İki koyun varken, kimse başka bir hikayeye inanamazdı. Koyunlar insan olmadıklarından, asla bu kadar övgüye rağmen kibirlenemezlerdi. Bu yüzden de çoban, birilerine güvenmekten geri dururdu hep. Bütün bu inançlar da böylece sürüp gitti.
Adam bütün bu cevaplar karşısında tatmin olmuştu. Teşekkür edip dışarı çıkacakken arkasından çocuk bir şey daha söylemek istedi adama.
-Hey! Bir şey daha duymak ister misin? Benden olsun bu.
-Duymak isteyeceğim başka bir şey olduğunu zannetmiyorum ama madem senden olacak, söyle o zaman, dedi.
-Çobanın bende çok emeği var. Onu o kadar çok seviyorum ki, ona öldü denmesin istiyorum. Bütün köy halkına duyurun da onun için, gökte bir yıldız oldu desinler. Bunu çocuğuna öğreten her aileye, çocuk başına bir altın vereceğim.
Bu hikaye de çocuklara, o kadar çok anlatılan bir hikâye olmuş ki, Çoban Yıldızı'nın bu adam olduğuna inanan bir nesil büyümüş. Çocuğun emeli buymuş. Bir yalanla dahi olsa, bir adam, sadece çocukların inanabileceği hikayelerde yaşamış. Buna çocukları inandırabilecek aileler de fakir ailelermiş. Dünyada fakir ailelerden çok olan başka bir şey yokmuş. Artık altın alamadıkları halde, çocuklarına bu hikayeyi anlatan fakir ailelerin gelenekleri devam etmiş. Bütün fakir aileler bir süre sonra kendilerini, bir başka şeye inanır bulmuşlar. Bu inanç da şuymuş: Eğer çocuklar tamahkar olmazlarsa, en zorda kaldıkları zamanlarda, çoban altın dolu kepeneğinden onlara da birer altın verecekmiş."
Sabırsızlıkla ellerini ovuşturarak, parmaklarının arasında ki çamurları temizlerken bütün hikayeyi can kulağıyla dinlemişti. Rüzgarda uçuşan sarı saçları gözlerinin önüne düştüğünde üfleyip duruyordu.
Anlatılanlardan keyif aldığı, hikaye bitene kadar suratındaki gülümsemeden ve çakmak çakmak parlayan gözlerinden anlaşılıyordu. Ama hikaye bitince mutsuz bir surat ifadesine bürünerek, oturduğu tabureden hışımla kalktı. İhtiyara, kurumuş çamurlu ellerini sallayarak bağırdı.
-Hepsini sen uydurdun! Beni kandırmaya çalışıyorsun.
Yaşlı adam, çocuğu yatıştırmak yerine, yüzünde keyifli bir gülümsemeyle sakallarını sıvazlamakla yetindi. Çocuk, ihtiyarın gülmesine daha da sinirlenerek tabureye bir tekme yapıştırdı ve arkasını dönüp giderken söylenmeye başladı.
-Hepiniz yalancısınız. Büyüklere asla güvenmeyeceğim bundan sonra. Yalandan hikayeler uyduruyorsunuz. Yalancılar!
semih tolga çınar
2021-03-26T17:05:23+03:00Hikayeme zaman ayirdigin ve güzel yorumun için çok teşekkürler 🌼
Dilber
2021-03-26T14:07:37+03:00Keyif alarak okudum. Emeğinize sağlık. Çok iyi bir hikayeydi👏👏🌸