içim parçalanıyor
göğsüm kararmış
darağacımda bir buket kamelya
—sus!
bir zamanlar göklerle kararmış
senin ızdırabını taşıyan kundaklar!
bir ahır yangınında
kül olup,
şeytana
altın tabaklarla sunulmuş!
boya tutmayan duvarlara
acıların resmedilmiş!
şimdi seni gören kerbela,
her yerin kanasa nafile
sen bu papatyalara düşen karanlıksın
ve solukların değildir ki
bahar tohumlarının şevk veren ağartısı
neferleri ölüme iten yaşam rüzgarısın
ey bir zamanlar isimli
ölümlerden ölüm beğen dediler
annanın göz yaşlarına bakakaldın
ne simyacıları çıldırtan soytarı bilgeliği
ne tavernalarda sertçe vurulan
tahta bardakların neşveleri
tininde hiç mi hiç varolmadı
sen
bugün
keşfedilmemiş topraklara düştün
belki
ısırganlar sarılıp bacaklarını dağlayacak
belki
ıhlamurlarla konuşacaksın
gitme diye
yalvaracaklar
öksüz olur
özlem olur
ömür olur
ölüm olsun
sukunet dağlarında
ozan şapkanın üstündeki tüyün gururuyla
yürüyorsun,
yürüyorsun
bugün
her şeyin son olacağından şüpheli.