"Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır" Pekâlâ! Bana kimse sormadı ama ben söylemekten yine çekinmeyeceğim. Yılanı deliğinden çıkardıktan sonra o tatlı dilinize rağmen yılan fıtratının gereği olan "sokma" eylemini gerçekleştirdiğinde o dillerimiz yine tatlı olacak mı? Hangi çılgın yürek "Onun fıtratı sokmaksa benim fıtratım bu tatlı dilden beri durmamak" diyebilir? :)


Yılanın inanması gereken benim tatlı dilim mi? Fıtratının ne olduğunu kendisinin bilmesi mi?


Benim onun fıtratını kabul etmem mi? Tatlı dilimi yılana dökmektense ondan daha hayırlı fıtratta bir varlığa seslenmem mi? Tatlı dilimin gücünü göstererek böbürlenmem mi?

Belki de bu tatlı dilimde biraz acziyet, biraz dürüstlük, biraz da samimiyet yeliyle yılanın fıtratına tesir etmem mi yılanı deliğinden çıkaran?


Yılanın fıtratını asla değiştiremeyiz elbette ama onu yukarıda saydığımız herkesin kabalıktan ve korkudan güç yettlrebildiği şeylerden ziyade yiğit odur ki; bu güzel meziyetlerle yılanın fıtratını etkisi altına alır,onu yönlendirir... 


Burada 

"Yılan kobra olsa bile mi?" :)

dediğinizi duyabiliyorum. 

Cevabımsa evet! Kobra cins yılanlara da daha donanımlı yiğitler yetişir elbet :) Gücünüzün yetmediği yerlerde bileği büküp öpmeye gerek yok, işi ehline bırakın, yani ortamdan sessizce ayrılın, yeter :)


Yılanı deliğinden çıkarmakla bir yalanı anlamaya çalışmak bana göre aynen böyledir! Zor iştir, yalanı da aynı yılan gibi tesir altına alabilmek lazım gelebilir. Bazı yalanlar hiç duyulmasın bilinmesin istersin. Düzen bozabilir. Bazı yalanların ortaya çıkması hayat kurtarır cinstendir. Bunlar özel şeyler elbette. Devletleri ilgilendirebilir, milletleri toplumları sarsarabilecek kadar etkili olabilir ama tesir altına alabilmek için o toplumun, düzenin buna hazır olma şartı buna elverir / elvermez.


Esasen ben bir insanın diğerine yalan söylemesi yahut kendisine söylenmesiyle ilgili bu yazıyı kaleme almak istedim. Lafı da yılandan beridir uzattım. Affola :) 


Çok sevdiğim bir hikaye var hatrımda. Bugüne kadar çok ikilemler yaşadığım söylenemez -bilmiyorum belki bu hikayeyi seneler evvel okumasaydım çok defalar ikilemde kalabilirdim kimbilir!- Şimdi yaşam tarzıma dönüştürebildiğim için benim için büyük bir nimet, rızık adeta.


Hikaye şu.

Hz. Ali'nin yanına biri gider ve der ki:

-Seni çok seviyorum Ya Ali!

Hz. Ali ise:

-Yalan söylüyorsun, der.

Adam tekrar eder.

-Hayır yalan değil. Seni gerçekten çok seviyorum.

-Yalan söylüyorsun, diye ikinci kez diretir, Hz. Ali

Adam bunun üzerine:

-Ey Ali nereden anladın? diye sorar biraz da yakalanmış bir edayla.

Hz. Ali ise şu tatmin edici doğru cevabı verir:

-Sen bana beni sevdiğini söylediğinde ben kendi kalbimi yokladım. Orada sana dair, kalbimde sana yönelen bir sevgi bulamadım! der.


Ne muhteşem bir ölçü! Ne hakiki bir şuur! Kalp ehlinden olmak! 


 (Çünkü sevmek eylemi karşılıklıdır. Sevgi tabiatı gereği meylettirir seveni sevilene. Doğada da sevdiğiniz bir çiçek böcek olsun illaki onlar da size meyletmiş, sizi sevmiştir de ondan siz de sevme duygusu hasıl olmuştur.)


Kalp tatmin olunca işler daha da yoluna giriyor sanki! Bazen çok kötü durumlar yaşadığımda muhakkak kalbimi yoklarım. Orada bu yaşadığım kötü hadiseyi tartmaya çalışırım. Kalbim bu kötü durumdan ne kadar sıkılmış, çok mu daralmış ya da ben bu kadar kötü etkilenmişken kalbim nasıl olur da rahat rahat tik tak tik tak atabiliyor, 'her şey yolunda" sinyali veriyor gibi? :)


Bu sefer de sevgi üzerine başka bir hikaye geldi aklıma.

Yine Peygamber efendimiz (Sav) ile Hz. Ali arasında geçen. Çok iyi hatırlamıyorum dileyen internetten araştırabilir ama mana olarak aktarmam gerekirse şöyleydi.


Peygamberimiz (sav)Hz. Ali'ye sorar:

-Allah'ı seviyor musun? Peygamberini seviyor musun? Hz. Fatıma'yı seviyor musun? Çocuklarını seviyor musun? diye.

Hz. Ali de bunları tek tek "Seviyorum" diye yanıtlar.

-o halde bu kadar sevgiyi nasıl oluyor da tek bir kalbe sığdırıyorsun? diye esas soruyu sorar ve Hz. Ali buna cevap veremez, sararır, bozarır evine biraz düşünceli girer. Eşi Hz. Fatıma bunu fark eder ve benzinin bu derece sarardığının sebebini merak eder. Hz. Ali de Peygamber efendimiz (sav) ile yaşadığı bu diyaloğu anlatır, cevabını veremediğinden hüznünü açar. Hz. Fatıma da 

-Allah'ı ruhumla, peygamberini kalbimle, eşimi ve çocuklarımı nefsimle(?) seviyorum, diye cevaplar.

Hz. Ali ertesi gün bu cevabı Peygamberimize (sav) ilettikten sonra Peygamberimiz bu cevabın Hz. Fatıma'dan geldiğini şaret eden şu karşılığı verir:

-Bu sözlerinde nübüvvetin kokusu var.


Her sevginin kalbimizde yeri olmalı mı? Ne kadar olmalı? Severken ölçümüz ve aracımız ne olmalı? gibi binlerce kritik ve hayatımızı yönlendirebilecek (akıl sahiplerine!) bilgiler taşıyor bu anlatılar. İster beğenin ister beğenmeyin. Hayatımızı fazlalıklardan, kendimize yük yaptıklarımızdan ve hatta bizi bize tanıtan ve kendimizle barıştıran bir rehber bu anlatılar.


Yani düşündüğümüz zaman nefsimizi terbiye etmekten bahsedilir. Nefsini dizginlememiz gerektiği anlatılır. Nefis terbiyesi ne önemlidir. Ama gelin görün ki eşini sevmek söz konusu olduğunda "Nefsimle seviyorum" diyebilmeliymişiz. Nedir o nefis? Kıskanmak, kısıtlamak, hayır diyebilmek, sınırlarını çizebilmek, istemiyorum veya istiyorum diyebilmek açık açık. Velhasıl eşin hakkı hukukuna riayet etmek ve kabul ederek yaşayabilmek gücünün yettiğince. Çünkü nefsimle seviyorum. Ve nefsimle sevmeliymişim. Nefsimin hakkını vermeliymişim. Eşimin de hakkını vermeliymişim. Eşimin hakkı nedir? Burada kadın da erkek de aynı. Ayrım gösterilmemiş mesela! Ama ruhunla sevmen gereken başka kalbinle sevmen gereken başkaymış mesela. O zaman biz ruhumuzu kalbimizi ve nefsimizi kendilerine ait olmayan sevgilerde neden harcayalım neden zulmedelim? 

Hatta dünya sevgisini yüreğimize yük edip neden hamallık edelim? 


Evvela biz bu ölçülere sahip olalım ki kendisine ait olmayan sevgilerde yorulmasın kalbimiz ve en önemlisi kalbimize bu kadar sevgi girdiğinde elbette bize mutmain olarak cevap veremez o zaman. Ama bi' arınabilsek kalbimize ait olmayan sevgilerde gezinmekten, işte o zaman kendisine her danıştığımızda yalanı da yılanı da deliğinden çıkarır, yolumuzu dosdoğru çizmeye güç yettiririz evellallah. 


Doğru sözlü bir dilin ve gereksiz sevgilerden kendini arındırmış bir kalbin vereceği karar sadece kendisini değil, kendisinin içinde muhabbet bulmuşları da mutmain eder...


Tüm vereceğiniz kararlarda mutmain olmanız dileklerimle...