Yalnız kalmış arzularım; önemsenmemiş, düşünülmemiş, değer görmemiş arzularım nasıl var olsunlar? Bu dünyada yer edinemedikleri müddetçe yok olmayacaklar belki ama hiç yaşayamadan var olup ölecekler. Bir vücuda, bir şekle bürünemiyorlar. Var olmayı ancak onlar olmadan kurgulayabiliyorum. Ama onlar olmadan ne anlamı var ki! Yeterince anlamsız yaşadıktan sonra anlamlı bir hayatla mı ödüllendirileceğim?


Şu an bahsediyorum, şu andan konuşuyorum. Şu an yoksa ne zaman var? Bir yanlış sezinliyorum, henüz göremediğim. Yanlış düşünüyorum sanki, bir hata yapıyorum, belki bir mantık hatası. Ama ne yapabilirim ki, hata yapmam bana bir anlam ifade etmiyor. Tekrar tekrar söylemek istiyorum: Şu an, şimdi! Şimdinin bir eksiği var, yerinin doldurulması gereken. Ama tek istediğim her şeyi olduğu gibi bırakmak, dokunmamak. Eksikse eksik, neyse o. Eksik olduğunu da ben varsayıyorum zaten. Ama yetinemiyorum işte, bir şey yapmalıyım ya da bir şey olmalı. Keşke çıldırsam da bir şey yapmış olsam. Ama hayır, çok sakinim. Bu yüzden hep intiharı düşünüyorum, yapabileceğim bir şey ve her şeyi değiştirecek, çok çılgın bir şey, bir farklılık olacak. Ama o da yok, intihar hakkında kötü konuşmak istemiyorum ve canım intihar etmek de istemiyor. 


Şu an, ne zamana ait acaba? Hangi anının parçası oldu acaba şu an? Şu an, bir şeylere ait olmalı, bir şeylerin parçası olmalı ama gerçek anlamda olmalı. Öyle bir gerçek olmalı ki hissedebileyim ya da hissedebileceğim kadar gerçek olsun, yeter. Ben yapmayacağım bunu, zaten yapamam da. Şu an, kendisi bir şeyin parçası olmalı, benim müdahalem olmadan. Gerçi müdahale etmeden benim nasıl haberim olacak? Olan oluyor şu an, benim haberim yok. Yarattığım falan yok benim, yaratılandan haber alıyorum. Kör başladım hayata ve tek yaptığım görmeye çalışmak. "Gördüm!" diyemiyorum. "Görüyorum, evet o kadar!" İşte doğruluğu ile beraber âna perçinlenen bir cümle. Şimdiyi yakalayamadan geçmişe karışıyor. Gelecekteki şimdi elinden kayıp gidiyor. Tutamıyorsun! 


İşte bunlar sadece kelimeler, hiçbir işe yaramadılar. Onlara anlam vermeye çalıştım ama onlar kendi anlamları oldular. Ben kullanamadım onları, onlar beni kullandı. Derdimi anlatmaya ve anlamaya çalışırken bir anda kendileri olup benden koptular. Okuyup okuyup anlamaya çalışıyorum ne yazmışım diye. Bir şey anlattım, o kesin ve o kelimeler de anlattı şüphe yok ki ama şu an anlamıyorum. Derdimi hissediyorum ve ona ulaşmaya çabalıyorum, kelimeler yardımcı olacaktı hesapta ama onlar kendi dertlerindeler. Yalnız hissediyorum tabii ki. Ama ne bileyim, uzun zaman oldu, en azından sıkılacak kadar, artık yalnız hissediyorum demek bir şey ifade edemez oldu bana. "Bu budur," demekten farkı kalmadı onca tekrar edişten sonra. Şimdi, anlamını da beraberinde götürüyor demek ki. Sonra, anca bir benzerini yaşayabilirsin demek ki geçmişin. Tüm hissettiklerim, üzüntülerim, düşüncelerim, anılarım, sahip olabileceğimi düşündüğüm her şey benden kopup var oldular. Geçmiş üzüntüm oldu artık, üzüntüm değil. Şimdi onu hissediyorum galiba, sahip olamamanın boşluğu. Bir yük yok sırtımda ama hafif de hissetmiyorum. Bir şey varsa benim değildir. Olmayan her şey benimdir. Var olmayan bütün anıları sahipleniyorum.