kalbini inceliğini tanımıyordum

bir gün çıkıp gelsen yanıma

öyle sessiz öyle hüzünlü gelsen

ama gözlerin ışıldayarak

ayrık saçlarımızı ayrık doğrularda birleştirsek

gökyüzündeki noktaları dünyanın çapına bölsek

bulur muyduk ikimizi ayrı dünyalarda

yazarlar mıydı ikimizi aynı sayfalarda

bilmiyorum


paçavra sevgilere inat 

saçlarımızı şurdan burdan savursak

umarsızca evrene yürüsek

sen yine sinirli sinirli anlatsan bazı şeyleri

ben hayran hayran dinlesem


dedim ya silüetin tek

beyazlar içinde

artık yüzünü de seçebiliyorum

kendime söylediğim yalanları

yalnızlığımı aldattığım zamanları

bir bir asıyorum şimdi

yüzüm sana dönük

ama sen gidiyorsun sonsuzluk trenine


bebek mavisi treni kaçırdım ben ömrümce

yeşili yakalamaya çabaladım

düştüm kalktım ve seni gördüm

seni gördüm aramızda kainat aynaları

ne bir tutam aklım 

ne iki karış sözlerim

göremiyor gözlerini 


/gözlerini yaşarırken/

/gözlerimin önünde/

/kollarım kavuşurdu/

/birbirine/


bir bir asıyorum paçavra sevgileri

uzakları yakın eden sen

aynaları sevgi duvarına asan ben

ne ayrık doğrular doğrultur bizi

ne iki karış sözlerim


ama sen yine de bir baksan

yüzün yüzüme aksetse

kan kan olsa bakışlarım

beklesem seni bir sahil kenarında

gülümserken veya saçmalarken


yalanlara alışkın bünyem

seni içine sığdıramıyor iki yudum su içerken

ne bir tutam nefes veriyor

ne düşünüyor yalnızlığını

bir sandal yakınlaşıyor benden sana

dalgaları sıklaştırma olur mu?


afiyet olsun