Çoğuna ızdırap, pek azına da cennetten bir köşk olan yalnızlık. Bu konuda yine bu platformdan bir arkadaşımın, çok kibar biri, bir paylaşımı doğrultusunda kafamda fikirler oluştuğu için böyle bir yazı yazmaya karar verdim. Bunu tek yazıda ele almayacağım. Konuyu her geçen yazıda daha da ayrıntılara inerek yazacağım. Bir nevi genelden başlayıp beyin fırtınası yapa yapa mikro ölçeğe doğru ilerleyeceğim. Çünkü canım öyle istedi. :)


Daha şimdiden ilk cümlede bahsettiğim iki taraftan hangisinin daha değerli olduğunu söyleyeyim de tarafım belli olsun ki bunun nedenini ilerde açıklayacağıım. Seçkin ruhlar, diğer insanların aksine yalnızlığın kıymetinin farkına daha genç yaşta varırlar.


Genellikle bireyler, yaşlılık dediğimiz evreye geldikleri zaman bunun farkındalık oluşur. Çünkü belirli bir yaştan sonra sosyalleşme arzusunun beslendiği en temel içgüdü olan cinsel içgüdü dahi körelir. Tabii bir Güneydoğulu Kürt olarak bu durumun tüm istisnalarına birebir tanık olsam da normali bu. :)


Ayrıca şunu da söylemezsem bu konuşmam yoğurtsuz iskender gibi kalır. :)

Yalnızlığın kıymetinin farkındalığına genç yaşta erişmek zihinsel gelişim açısından iç açıcı bir durum olsa da bu ayrıcalıklı durum belirli bedellerle beraber edinilen bir şeydir.

Bu bedeller nedir diye soracak olursak. Bu da bir sonraki bölüme kalsın derim. Çünkü ilk cümlede bahsettiğim iki taraf arasındaki genel farklardan bahsedeceğim.


Bakın buradaki ayrımı bu farkındalığa sahip olanlar ve olmayanlar olarak yapmıyorum. Herkes varır bunun farkına bir yaştan sonra. Asıl ayrımı genç yaşta edinenler ve tüm sosyal becerilerin doğal olarak yitirildiği yaşlılık evresinde edinenler olarak yapıyorum.

Neyse bu yazı burada bitsin. Sonraki bölümlerde bu iki tarafı tanıyıp aralarındaki farklar ve buların nedenlerini konuşacağım.


Yazıyla ilgili fikirleriniz var ise belirtin lütfen...