Eveet.. Nerde kalmıştık?

Konuyla ilgili genel bir giriş yapmıştım. Toplumda konuyla lgili 2 kesim var demiştim. Bu bölümde de bu iki kesimden ilkiyle ilgili konuşacağım. Yazdıklarıma katılmayabilirsiniz. Fikirkeriniz varsa yorumlayabilirsiniz. Rahatsız olabilirsiniz. Dilim biraz sivridir ve böyle olmayı bilinçli olarak seçtim. Bu yazılar benim kendi kendimle yaptığım istişarelerle mantığımın vardığı sonuçların ürünü. Yani bu yazılarımı yazarken "Acaba buna kızan veya üzülen olur mu?" diye sormam. Kısacası okurların yazdıklarıma verdiği duygusal tepkiler umrumda değil.


Her neyse. Bugün konuşacağım kesim yalnızlığın kıymetinin farkındalığına yaşlılık evresinde varan kesim. Bu bireyler toplumun çok büyük bir kısmını oluşturuyor. Bunun başka alandaki grafiklerle örtüşmesi tesadüf mü çok bilemiyorum ama konumuzdan da sapmamak için oraya girmeyeceğim :))


Bu arkadaşlarımız günlük hayatlarını canlı bir sosyal çevrede geçirmeye bayılırlar. Ve karakterleriyle ilgili iyi yorum yapılmasına neden olacak tüm eylemlerini bu anlarda gerçekleştirirler. Evde yalnızken yapmazlar. Çünkü başkası görmeli ve onu takdir etmeli ki sosyal çevresi içersinde "fikri kabul edilen kişi" olabilsin. Kısacası bu bireylerimiz genel olarak kendilerini var edebilmek ve gerçekleştirmek için toplumsal normlara veya sosyal çevresinin uyduğu kurallara uygun davranarak belirli bir statatüye erişmeyi amaçlıyor. Bu kadar bayağı bir yaşayış şekli mutluluk vericidir yalnız asla huzurlu değildir. Çünkü yapmak istediğiniz şeyleri uymanız gereken kurallar yüzünden yapamayabilirsiniz. Ya yapmaktan vazgeçersiniz. Ya da kapalı kapılar arasında kimse görmezken yaparsınız. Ki ikincisi, tam anlamıyla kendi kendine yapılan bir ikiyüzlülüktür.


Şimdi bu bireylerin neden bu şekilde davrandığını düşünecek olursak genel olarak eylemsel cesaretleri düşük diyebilirim. Kendi istediği için yapmazlar. Ve genelde sürü psikolojisi olmadığı sürece cesur değillerdir. Yani eylemsel cesaretlerini nitel değil nicel çoğunluktan alırlar. Meşhur olan "Elalem ne der?" lafı beyinlerine işlemiştir. Sanki kafalarının üzerinde otomatik bir megafon sürekli bu cümleyi tekrarlıyor.


Peki neden böyle ? Çünkü bu insanlar kendilerine biçtiği değeri, başka insanlarının kendileri ile ilgili görüşleri belirliyor. Öz saygıları toplumun bakış açısına bağımlıdır. Kendi fikirleri toplumsal normların dışına çıkmaz. Çıkacak gibi olursa da otosansür yaparlar. Ve toplum tarafından dışlanma korkusu bu yeni ve kendilerine ait fikirleri soğurup yok eder. Çünkü toplumdan dışlanırsa yalnız kalırlar. Ve bu onlar için bir ızdıraptır.


Kısacası bu insanlar kendi benliklerini var etmek isteyince toplumun vereceği sert tepkiler ve sonucunda sahip olacağı yalnızlıktan korkup tüm toplumsal normları kabullenip bunun dışına hiç çıkmayacakları veya çıkacaklarsa kimsenin görmeyeceği şekilde yaparak yaşamayı tercih ederler. Öz saygıları toplumun kendilerine bakış açısına bağlıdır. Öz saygılarını kaybetmemek için kendilerini değil toplumu mutlu edecekleri yavan ve bayağı sahte mutluluk dolu huzursuz bir yaşam sürerler.


Bu kısmı da burda bitiriyorum. Sonraki kısımda diğer kesimi ele alabilir veya yeterli görmezsem bu konuyu biraz daha uzatabilirim. Hadi görüşürüz :)