Birinin hayatın kaçınılmaz yalnızlığıyla bir şeyler yapabilme şansına sahip olması, en büyük şanstır. Yine de kimse yalnızlıktan hoşlanmaz. Yazmak için oturan hiç kimse bunun sosyal bir ilişki olacağını düşünmez fakat edebiyat tarihine, öldükten sonra yazdıklarının kalacağına ve böylelikle kendisi gibi olanlardan oluşan bir topluluğa dâhil olacağını umar. Yazmak kalıcı olmak için bir teşebbüstür ama aynı zamanda varoluşsal yalnızlığı yok etmek için de bir teşebbüstür.


Yazmak en iyi ihtimalle yalnızlıktır. Yazan kişi ya yalnız olduğundan yazacaktır ya da yazdıkça yalnızlaşacaktır. Yazmak, yalnızlığın insan ruhuna nakşettiği derin ve onulmaz bir yaradır. Bazen ruhun yaralarından dünyaya sızan hüznün kendisidir.

Siyahtır. Acıtırken sağaltan, iyileştiren, onandır. Kimi zaman iyileştirirken yara açandır. Ama o her zaman kendisi gibi yalnızların peşindedir. Bir kelimesi bir aşka, bir başka yalnızlığa, bir hüzne dokunacak, bir cümlesiyle belki bir sevda son bulacaktır. O kendi yalnızlığını diğerlerine görünür kılmak için vardır. Bir başka yalnıza dokunacak, dokunduğu diğer yalnızlıklardan çoklu yalnızlıklar yaratacak, çoklu hüzünler ve sevinçler içinde bir dünya kuracaktır. Yazı, yalnızların birbirlerini gördüğü ve dokunduğu görünmez bir dünyadır.


Yazmak bu nedenle en iyi ihtimalle maceradır. Tanımadıklarının, bilmediklerinin, gitmediklerinin yurdunda dolaşmaktır. Tehlikelidir. Bütün bir ömür biriktirdiğin ne varsa onun görünür kılınmasıdır. Ancak orada karşılaştıkların orada kalacaktır. Orada söylediklerinin yeri orasıdır. Orada gördüklerin oradan başka bir yerde anlam taşımayacaktır. Bu macera yazanı çekecektir ve sonunu bilmeden de olsa girilecektir. Yazmak bir ruhun girebileceği en son maceradır. Ondan ötesi ve güçlüsü görülmemiştir.


Yazmak birazcık kendinden, azıcık okurdan ve çokça ülkenden utanmaktır. Gerçi bu utanç olmasa da yazılacaktır. Ama o zaman ortaya çıkan şey yazı değil yalakalığın koktuğu bir paçavra olacaktır. Ne kadar çok utanıyorsan o kadar iyi yazacak, ne kadar çok tutkuluysan o kadar iyi tarif edeceksindir. Yazdıkların bir aşkın, bir tutkunun, bir utancın, bir acının yazısı değil de paranın ve kibrin sözleriyse kendinden yalakalık kokacaksındır. O nedenledir çoğu gazete ve dergiyi elinize aldığınızda üzerinize sinen yalakalık kokusu. O nedenledir çoğu yazı denilen şeyin harflerinden sızan kan kokusu. O nedenledir isimleri bazı gazete ve televizyonların baş köşelerinden hiç eksilmeyenlerden etrafa yayılan leş kokusu.


Yazmak en iyi ihtimalle intihardır. İntihar; kişinin kendi hayatını kendi elleriyle zor ve karmaşık bir hale getirmesi durumudur bir bakıma. İntihar demek illa kancaya doladığımız ipe boynumuzu geçirmek, yükseklerden bedenimizi aşağıya salıvermek ya da hap kutularını kafaya dikip fondiplemek değildir. İntihar, yazan kişinin sık sık içinde bulunduğu bir duygu durumudur. Yazan için intihar, bir hayata son vermek değildir. En karmaşık hâllere kendi rızasıyla girip çıkabilmeyi başarmak ister ve bir teşebbüstür. Her kelimesi ve her cümlesinin yazdıkça yazanı eksilttiği, tükettiği kan dökücü bir Tanrı’dır yazmak. Utandıkça yazdıran, yazdıkça yalnızlaştıran, yalnızlaştırdıkça yeniden utandıran etkili bir intihar eylemidir.


Yazmak en iyi ihtimalle hayatın kendisidir. Tıpkı yaşam gibi bütün eksikliklerine ve yanlışlarına karşın samimiyetle yaşanması gereken bir hastalık hâlidir. Dünyanın en kötü ama en samimi hatasıdır. Tıpkı yaşamaya devam etmek gibidir. Çünkü bu dünyada yaşamak da kötüdür ama yine de samimidir. Yaşlandıkça kötüleşen ancak samimiyetle sınanan bir dünyadır yazmak. Zaten edebiyat dediğin de hayat gibi samimiyetle sahtelik arasında sürekli salınıp duracaktır.


En iyi ihtimalle küfür etmektir yazmak. Çoğu zaman halkların güzelliklerinden bunalmak, ulusların kudretine sövüp saymak, Tanrıların insan eliyle madara edilmişliğine gülüp geçmektir. Küfrün içinden çıkan imandır.

O, güzellemeler yapmaktan sıyrılabilmektir biraz da. Yeri geldiğinde ahlaka, hoşgörüye, iyiliğe ve güzelliğe haydi eyvallahı basabilmektir. Ahlakın içindeki ahlakçılığın, hoşgörünün içindeki böbürlenme ve kibrin, iyiliğin içindeki hiyerarşinin ve güzelliğin içindeki iktidarın farkına varabilendir. Yine de söyledikleri her daim eksiktir ve bunun da farkında olmaktır yazmak. Samimidir ama söylemedikleri söylediklerinden her zaman daha fazladır.


Bu nedenle bütün samimiyetine rağmen dürüst bir eylem değildir yazmak. Söylediklerinde her daim eksiktir ve işte bu nedenle dürüst değildir. Bir yazı yazılanlardan değil kurulamayan cümleler ve kullanılmayan kelimelerden oluşur. Söylemedikleri söylediklerinden her zaman daha önemlidir. Yazının söylediklerinden çok söyleyemedikleri okunmalıdır. O da okurunun boynunun borcudur. Bunu başarabilmek için okurun da yalnızlaşabilmesi gerekmektedir. Okur da yazar gibi yalnızlaşabildikçe yazıyı anlayabilecek ve onu sevebilecektir. Çünkü okumak da en iyi ihtimalle yalnızlıktır, en basit haliyle intiharın bir çeşididir.


Yalnızlık hazır bulunmaz, oluşturulur. Yalnızlık, yalnız başına oluşturulur. Ben öyle yaptım. Çünkü orada yalnız olmam, yazı yazmak için yalnız kalmam gerektiğine karar vermiştim. İşte böyle oldu. Bu odada, evde, şehirde, ülkede ve dünyada yalnızdım. Kalabalık insanlar, yazı yazamazlar. Yalnızlık ana vatanıdır yazı yazanların. Bu eve kapandım, tabii korkuyordum da. Buna kuşku yok. Yalnız yaşama seanslarında, yalnız kalmayı başarabilenlere selam olsun.