Yüzüne yetişkin bir gölge düşer 

Geçer kocamış adımlarla yalnızlık Susam Sokağı'ndan

Soluğu gökte bir kuşu ısıtır 

Sonbahar olur

Akşam çöker bahçenin duvarlarına

Sarı güllerin yaprakları çürür

Sokağın başında beliren baba

Paltosunun cebinde bu kez

Hangi avuntuyu taşır?


Sonra kış olur

Sobayı yakmak gibi zor anneyi güldürmek 

Ağaçtan düşüp ölmek ve ağlamak biraz 

Taşları dizmek üst üste ve hüznü devirmek 

Kendi başını okşamak gibi zor

Yatağında eskimiş bir ibiş bebek artık çocukluk 

Terlemiş sakalları ve uzamış kolları 

Öfkesinden tanıyorlar onu 

Okulun arka bahçesi, sevgisizliğinden

Üzerine kapanmış tüm kapıları titreten 

İki kâbus arası bir çığlık

Gecenin en kör yerinden


Geçmiş paslı bir su olup damlıyor içine

Koşuyor okul ziline alnından öpülmüşler

Onun çantasında hep yanlış kitaplar, niye?

El işi yakası olmamış hiç

Allah neye benziyor diye soramamış kimseye

Yıldızlar nasıl asılı kalıyor gökte

Bu renksiz kalemler, kokusuz silgiler niye

Niye hiç masal yok ezberinde

Niye hatırlamıyor bayram sabahlarını


Niye kimse en sevdiği çocuğun uyuyan yüzünde 

Bütün acılı çocukları görmüyor 

Ve öyle anlamıyor dünyayı?