Bir yarayla ortak yanınız olabilir miydi? Uykunun beni yakalamamak için uğraştığı gecenin o en boğucu anlarında, kabuk tutmuş bir yarayı kaşırken bir anda kendimi tatlı bir delilikle yara olduğumu düşünürken buldum. Geriye dönüp baktığımda, birinin bana attığı bir çelmeyle ya da kendi tökezlemem ile olması fark etmeksizin kanayan yaraya bakarken ilk önce kendimi suçladığımı gördüm. İki türlü de olsa canım yanmıştı bir kere zaten ama gerçekten hep ben mi suçluydum? Çelme taksalar bile onların da haklı olduğu yanları ararken kaybolurdum. Yarayı temizlemeye çalışır kimsenin de yardım etmesine izin vermezdim. Bazen bunu unutur, neden yanımda kimse yok, diye hayıflanırdım. Hatırlayınca yine kendime kızardım. Sonra yara kabuk tutmaya başlardı. Canımı acıtacağını bilsem bile onu kaşır, kaşırken hissedilen acı tatlı zevkin tadını çıkarırdım. Defalarca onu yolar, geçmesine izin vermezdim. Her tekrar kanadığında düşüşü hatırlayıp kendime işkence ederdim aslında. Tabii o yaralar en sonunda iyileşirdi ama izi kalırdı işte.Yine de her yarada o izleri sevmeyi, her yaranın aslında ben olduğumu anlamam kaçınılmaz oldu.