Hayatımızda her birimizin bir yara aldığı dönemi vardır. Kimimizin çocukluğunda, kimimizin en güzel yılları olan gençlik yıllarında. Hiçbirinin yarası birbirine benzemez. Benzetmeye çalışanlar olur, herkese söyledikleri gibi aynı cümleleri kurarlar, içindeki acıyı anlamak yerine onu mantıksız bir şekilde hafife alırlar. Anlamak için çaba göstermezler. Bu çabayı gösterse dahi bir zaman sonra bunu yüzünüze vurmayı marifet bilir. Bazı insanlar vardır ki; senin o acınla beslenir. Üstüne gider senin sinsice, o yara aldığın yerden bir de o en yakınım(!) dediğin insandan bir yara alırsın. Senin yanında olması gerekirken, "geçer ya, bunu herkes yaşıyor" der. Lafı dolandırmaya çalışır ve sıra onun çok önemli diye adlandırdığı acılara gelinir. Önemlidir eminim buna ama tek bir fark var, biri sizin acınızla başka birinin ya da kendisinin acısıyla kıyaslama yapıyorsa oradan uzaklaşın. Hep derim; “Herkesin acısı, yarası kendine ağır gelir, birinin acısı başkasının acısıyla kıyaslanamaz.”


Birine derdinizi anlatırken onun da bir yarası olabileceğini, belki de hâlâ kanamaya devam eden bir acısı olduğunu düşünün, acınızı anlatın ama onun derdini bir başkasıyla kıyaslamayın. Bunu çoğu insan yapıyor, çoğu insan acılarıyla alay ediyorlar birilerinin. Bilmiyorlar ki yarasının derinliğini, bilmiyorlar ki yarayı açan kişiyi. Yarayı kapatması için çok çaba sarf eder o insan, denemediği yol kalmaz, ortamını değiştirmek ister, bulunduğu kabuktan sıyrılmak ister ama anıları, acıları her aynaya bakışında gözlerindeki yansımadan kendisine el sallar. Artık biliyordur, o acılar onunla kalacak, birine anlatsa da geçmeyecek. İçinde bir yara olarak kalacak.