Aynı yalana hizmet ediyor organizmalar.

Ötesinde ne var?

Ne için tüm bu soytarılıklar?

Hayatı doldurmak için uydurulmuş içi boş sözler bunlar.

Sorular olmalı sorunlara dönüşecek.

Sorunlar olmalı oksijene amaç verecek.

Yapaylıklar olmalı, doğallığa hasret bırakacak.

Tanrının emri olmalı babalara, hatır sormak evlatlarına.

Uzak durmalı anneler yalandan.

Kafirden bir duadır bu samimiyet kozasından fırlayan.

Delirmiş olabilir insan ama sevgi kalmalı en azından.

Işığı bize döndürmek için uğraşıyor sanırım karanlıklar.

Çabaların neden sessiz bu kadar?

Bana neden mesafelisin bu kadar?

Oradayım işte, buz kesilme;

Güneş olurum istersen kapıldığım soğukkanlıkla.

Gökyüzüne de küsme;

Bırak genleşsin dudakların;

O da hapiste, dert ortağına yüzünü çevirme.

Ama içim ölmüş, belgesi de gözlerimde.

Mutluluk, lütfen, uyutma beni artık.

Belirdi bazı gerçekler zayıflığın gölgesinde.

Tatsız yemekler bunlar.

Tatsız ruhuma uyar.

Kilitli odalar, kilitli hisleri kucaklar.

Ciddilik fena sardı beni;

Gerçeklere bağımlı yaptı beni;

Başım toprağa takıldı şimdi;

Geleceğe neden bakıyorum şimdi?


Gençliğe sözler, hep onlar yaraladı beni.

Ruhumun havarisiyim ben;

Duygularımın kalemi yok;

Zavallı, kovalıyor beni.

Gecenin erbabı, tanrının kanatları olmuşum;

Kaplumbağa olmaya niyetim yok gibi.


Derinlerden gözyaşı uğramaz hayal alemine;

Derinler gerçektir, utanır soluk almaya;

Utandırır hayatta kalmaya.

Gerçi, ölüyorum, eriyorum, yapma;

Gelme görmezden.

Unutma:

Bu çirkin tabloda hepimizin bir izi var.