Kalbim, yarıya çekilmiş bayrak gibi göğsümde bir yas hali
hep.
Delinin biri kuyuya taş atmış gibi içime sıkıntılar düşüyor
peş peşe.
Bu taşlardan mezar örüyorum sana, her bir taşın arasında bir vahşet gibi kanım donuyor betondan iyi.
Böyle sağlamlaşıyor bu, yıkılmayacak diyorum, umarım.
Bu taşlardan duvar örüyorum ikimize.
Biri sırtımdan bıçaklasa da göçecek mi denesek,
çıkarınca bıçağın ucu kırılacak mı bir baksak.
insanlara inanmaktan yorulmuşum ve kaçmışım.
Namusuna el sürülen kadınlar gibi kaçışım,
Namusuna dil atılan kadınlar gibi yalvarışım.
Tam saçlarımı yolacaktım ama kanser olmuşum.
Kalbim, meydanda taşlanan bir kadın gibi kaldı göğsümde.
Kalbim, Mekke'de taşlanan bir şeytan gibi kaldı içimde.
Kalbim, Mekke'de duran bir kabe gibi durdu
içimde.
içimde bir fırtına kopsaydı o an kanım taşsaydı, hortumdan
etrafında tavaf etseydi taşlar, Tanrıya teşekkür ederdim.
Kalbim bir gemi gibi direnirdi de, belki Nuh olurdum.
Kalbim, hicretine eşlik eder gibi gitti
Bana boşluğu kaldı.
Kalbim, odada kendini asmış bir adam gibi asılmış göğsüme.
Bana intiharı kaldı.
Kalbim, kanguru yavrusu gibi içimde bir korkuyla çıkıp gidecek.
Bana doğurmuşluğum kalacak.
Kalbim, içimi dövüyor gibi atarken annem gibi seveceğim.
Yine de.
Bana anısı kalacak…
Birini sevmeyi deneyeceğim sonra belki,
Kalbim!
Kalbim!
Taş kalbim! diye içerim usul usul.
Sonra eksikliği fark edilmesin diye, hicretinde
yerine bırakılan bu taşa kalbim demeyi de kabullenirim.
Dolar taşarım inan fakat bir baraj gibi içime ördüğüm bu
duvarı yıkamam.
Kalbim, damar tıkayan pıhtı gibi bedenimi tıkayan bir şey
oldu.
Hüzünden saraylara biraz daha taş lazım ve kubbesine cesedin…