bu hayat benim. nefes aldığım sürece de hayatımı güzelleştirmek için fırsatım var. ama neden yapamıyorum? beni engelleyen ne? neden üzerinde durduğum yolda herkes yanımdan geçip giderken benim ayaklarım yere çivili gibi aynı yerde kalakalıyorum? neden bu kadar mutsuzum? neden istediğim şey bu değilmiş gibi, ama aynı zamanda da hiçbir şeyi istemiyormuş gibi hissediyorum?


bazen büyük bir sıkıntım olsa daha iyi hissedecekmişim gibi geliyor. çünkü şu an elle tutulur hiçbir sorunum yok ama hiç de öyle hissetmiyorum. insan büyük sorunlarla karşılaştığında üzülüyor ama o soruna çare de arıyor. kurtulmaya çalışıyor belki de. bense sadece kaçıyorum. kendimden, hissettiklerimden, yazdıklarımdan, yazamadıklarımdan, değiştiremediklerimden ve değiştirmeye çalışmadıklarımdan. artık insanlarla bir şeyler paylaşınca kendimi suçlu hissediyorum. çünkü hep bir sorun buluyorum. eşeliyorum, eşeliyorum ve toprağın altından beni üzecek bir şey mutlaka çıkıyor. ne kadar derin kazarsam kazayım sadece toprak görmek istiyorum. ama olmuyor. bazen kendime diyorum ki, bırak. sen kazma artık. başkası kazsın ve bir gün o toprakta seni bulsun. sonra çok saçma geliyor çünkü bu dünyaya bunun için gelmediğimi düşünüyorum. kimse bu dünyaya pes etmek için gelmedi. bir arkadaşıma bu düşüncelerimi anlattığımda, "pes etme, dünyaya bunun için gelmedin. ne için geldin bilmiyorum ama bunun için değil." demişti. belki de bu dünyaya sadece üzülmek için gelmişimdir diye düşünüyorum sonra. şu an buradayım ve burayı mutsuz ediyorum sanki. mutsuzluk bir pelerin gibi. taşıyorum sanki onu gittiğim her yere. sonra attığım kahkahaları hatırlıyorum. kuruttuğum kıyıları, soldurduğum çiçekleri, yalnız bıraktığım insanları. içimden sadece gitmek geliyor. mutsuzluğu da sırtlanarak kaçmak. nereye olursa diyorum kendime. belki de yıldızların hiç sönmediği bir yere. herkesin derin uyuduğu bir yere. yağmurların hiç dinmediği, mutsuzluk diye bir ruh halinin hiç uğramadığı bir yere. sonra kendime yine diyorum ki belki de bunlar hayatımın devamı için gereklidir. ileride mutlu olduğum her saniyenin bir anlamı olsun diyedir. ama sonra diğer insanlara bakıyorum ve herkesin bir şeylerle boğuştuğunu görüyorum. herkes bir savaşta sanki ve benim savaşım hiç bitmiyor. kendimi yavaş yavaş zehirliyormuş gibi hissediyorum. yaşayarak.


nasıl ya da ne zaman ölürüm bilmiyorum ama bir şeyler yaşamış olarak ölmek istiyorum. beni hâlâ hayatta tutan da bu. yaşadığımı hissetmeden ölmek istemiyorum. hissettiklerimiz bize ağır geldiğinde şarkılar bir yerlerden çıkıp merhem oluyorlar sanki yaralarımıza. "fakat artık ümit yetmiyor bana. ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum."