Vızır vızır akan trafikte
kaldırımdan değil
emniyet şeridinden yürüyorum
yürüyüşüm köy kahvelerinde
gece sohbetleri
gece
en büyük bilmece.
Acılı, yenilgiler donanmış bir kuşağın laneti düşüyor önüme
önümdeki gölgeleri çoğaltıyor lanet
yaşamak
yoğunluklu ve dokunaklı bir uğraş oluyor
yüzleri kederli, tülbentleri beyaz, kederleri esmer analar
sırtımı sıvazlıyor.
Sonu gelmemiş bir roman diyesilerdi bize
eksik kalmış bir şiir
ismimiz sayıklamaydı
yürümeyi yeni öğrenmiş çocukların ağzında
Yüreğimiz çocuk gözleriyle ıslanmış, boynumuz
tutuk gibi bugünlerde
Boynumuz tutuk
gidilen yönlere bakakalmaktan
Bir gemi geçiyor,
seninle ayrıldığımız yerden
ışıklarını kapatmış
yüzmeyi unutan çocuğun ağlaması gibi
yüzüyor denizin üzerinde
dalgalar
ıslatıyor namluları.
Denizin dalgalarının
bıraktığı tortulara dalıyor gözlerim
yaşamak diyorum mırıldanarak
tortuları çoğaltma uğraşı değil mi
hayat denen yangın yerinde?
Acılı, yenilgiler kuşanmış bir kuşağın laneti düşüyor önüme
önümüze...
Bir şiirin en zengin yerinden
kavrıyorum belini
her şeylere yetişmek telaşıyla
varıyorum, varıyoruz
gündüzden geceye
gece...
En büyük bilmece.
Nicedir kımıldamıyor kısrak atlar gibi
içimdeki yaşamak duygusu
çoktandır paslanmıştı hevesim
gençlik ölümüne dair
huysuzlanmamıştım gençlik uykusundan
kaldırılmaya.
Acılı, yenilgiler bağlanmış bir kuşağın lanet düşüyor önüme
kararmış bir somun gibi
taşıyorum yüreğimi koltuğumun altında
her gece azarlanıyorum
gür ve çatallanmayan bir sesle
yaşamak fışkırıyor sonra
toprağı öptüğüm çatlak dudaklarımın arasından
yaşamak
şakağına dayanan soğuk silahlara, soğuk öpüşlerin sahteliğine inat
yaşamak...
Acılı yenilgilerle bilenmiş bir kuşağın hıncı saplanıyor yüreğime
Otobüslerin titreyen camları misali
sallanmaktadır ruhum.
Dizleri toprağı görmemiş, gözleri duru bir mavilikten ayrılmamış
sesi sulara bulaşmış bir kuşağın
hıncıyla bileyliyorum yüreğimi
bileylenen yüreğimin sivriliğinden isminin üç hecesi dökülüyor ellerime.
Sivrilen hecelermiş kavganın ateşi
yaşamak
sahip çıkmakmış sivrilen hecelere.