Sürekli bir şeyler yazıyorum bulduğum boş sayfalara, bir şeyler çiziyorum, kendimden bir şeyler bırakıyorum, birilerine bir söz söylüyorum, karşı çıkıyorum ya da onaylıyorum ve böylece ben oluyorum. Ya da ben olmak için bir şeyler yapıyorum. Sürekli bir şeylerden hem kaçıyorum hem sarılıyorum. Yine de nihayetinde gidecek bir yer bulamıyorum. Bir günbatımı seyrediyorum, oynayan bir çocuğu izliyorum, ağlayan birinin gözyaşlarını silişine bakıyorum, zikzaklar çizerek uçan kuşların danslarını izliyorum. Tüm bunları birbirlerine bir yerde değen duygularla hissediyorum. Ama gidecek bir yer bulamıyorum. Duygular içinde salınmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Bir şeyler izliyorum, okuyorum beni götürecekleri yeri bilmiyorum. Seviyorum ve o anda onu yapıyorum. Bir anlar ve hatıralar içine gömülmekten de korkuyorum. Bir dans ya da bir müzikle kendimi avutmaktan korkuyorum. Yalnızca güzel anılar olsun da değil derdim. Aklımın ve kalbimin sürekli çatışmasından da yoruldum. Kalbim ağlarken yüzümün gülmesinden de. Öyle sebepsizce zannettiğim ağlamalarımın bambaşka ve derin yerlerdeki bir şeylerin yansıması olduğuna da eminim. Düşüncelerimin benimle birlikte gömülmesine de razıyım. Yaşayacağım tüm güzelliklerin, yaşadığım güzel anılarımın benimle birlikte silinmesi öylesine derin duygulara sürüklemesini anlatamamak kelimelerimin yetersizliğinden mi kaynaklanıyor emin değilim. Hayatımın sonunu bile bile beklemek, umutsuzluklar içinde bunu yapmak beni korkutmaktan önce gerçeğimmiş gibi hissetmemi de anlıyorum. Bedenim sisli ve kasvetin başınızı döndürdüğü günlerde içinize çektiğiniz taneciklerde belki de tekrar hayat bulur. Peki ama düşünceler, düşünceler de hayat bulur mu? Bulmalı! Benden daha derin ve yoğun yaşamalı. Beni benden daha gerçek yaşamalı.