Yıllarca kendimi anlamaya çalıştım. Şimdi 24 yaşında, bu sisli ve yorgun havada geriye dönüp baktığımda hiç yol kat edemediğim görüyorum. Bir santim bile uzağa gidememişim. Yerimde saymışım daima. Hatta bazı anlar gerilemişim. Hiç bitmeyecek bu yolda ileriye yönelik tek bir adımım olmamış. Yalnız, kendini bulamamış, yolsuz bir karmaşa olmuşum. Düğümlerim çözülmemiş, üstelik sıkı sıkıya ilmekler eklenmiş. Yürüdüğümü sandığım yollar aslında birer hayalden ibaretmiş. Gördüğümü, anladığımı sandığım her olay, her karmaşa, her durum, her basitlik, her insan; aslında anlayamadığım, çözüme kavuşturamadığım ama onayladığım yeni bir karmaşa yaratmış. Ben de bu girdapta ilerledim zannedip mutluluk naraları atmışım. Sorguluyorum zannedip onaylamışım. Hallettim zannedip bu kaosta kendi yerimi sağlamlaştırmışım. Kandırılmışım, kendi kendimi kandırmışım. Küçük bir mağarada yeni yerler keşfediyorum diyerek bir duvardan diğer duvara koşmuş durmuşum. Ben dünyayı keşfediyorum zannederken benim dünyam mağaranın içiymiş. Ben mağaranın ta kendisiymişim. Mağaraymışım. Karmaşaymışım. Düğümü ilmek ilmek eden de benmişim, onu çözmeyen de. Mış’mışım ben. Yaşamışım, gülmüşüm, sorgulamışım, çözmüşüm, üzülmüşüm… Mış’tan ibaretmişim. Aslında yokmuşum.